Foucault ile Koronavirüs Pandemisini Anlayabilir miyiz?

1. GİRİŞ

Biyopolitika için bu bir rüya gibi: hekimlerden tavsiye alan hükümetler, tüm nüfusa pandemi diktatörlüğünü dayatıyor. “Sağlık”, hatta “hayatta kalma” kisvesiyle tüm demokratik engellerden kurtuluyorlar ve nihayetinde, modernitede her zaman yapıldığı gibi, bunu aşağı yukarı açık bir şekilde yapıyorlar: nüfusu saf “biyokütle”, sömürülecek “çıplak hayat” olarak yönetebiliyorlar. Giorgio Agamben (çağdaş siyaset teorisine “çıplak hayat” kavramını getiren kişi) gibi yüksek kuramcıların ve araç kutularındaki “Foucault” ile olanları açıklama iddiasındaki eleştirel eleştirmenlerin bu tür kavramlara giderek daha fazla başvurması tesadüf değildir. Fazlasıyla karşı konulmaz haldeki “Biyo-iktidar” ve “biyopolitika” kavramları, pandemik zamanlardaki yönetim gerçeğini aydınlatması vesilesiyle zamanın sloganları olarak görünürler.

Ancak problem şu ki, örneğin ABD hükümetinin Covid-19 zamanlarındaki olağanüstü başarısızlığı göz önüne getirildiğinde, bunu iddia etmek özellikle mantıksız görünmektedir -ve bunun Foucault ve onun düşüncesiyle ilgisi çok azdır veya yoktur. Michel Foucault “biyopolitika” kavramını icat ederken, onu sadece oldukça hızlı bir şekilde ortaya koymakla kalmadı, aynı zamanda üç bulaşıcı hastalıkla ilgili üç düşünce modeli geliştirdi, bunlar da bir “pandemi” ile karşı karşıya olan hükümet kavramını anlamamıza, “biyopolitika” adındaki semantik sopadan daha çok fayda sağlamaktadır.

2. BİYOPOLİTİKA

Ancak öncelikle, bu kavramı incelemek gereklidir. Foucault, 18. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa’da yeni politik hedeflerin ve stratejilerin ortaya çıkışını tanımlamak için 1976’da La volonté de savoir (“Cinselliğin Tarihi”nin ikinci cildi) adlı kitabında “biyopolitika” kavramını tanıtmıştı. Foucault, “Bu, yaşamın tarihe girişinden başka bir şey değildi, yani insan türünün yaşamına özgü fenomenlerin bilgi ve iktidar düzenine, siyasal teknikler alanına girmesidir” diye yazıyor.[1] Modern toplumlar, türlerin yaşamını bu şekilde düzenlemek için teknik ve siyasal olasılıkları yaratmıştır. Bu nedenle Foucault, “türün yaşamıyla kendi politik stratejilerine göre oynandığında bir toplumun ‘modernitenin eşiğine’ ulaşıldığını” iddia eder.[2]

İlk kastettiği şey, öncelikle kürtaj ve bebek öldürme gibi katı cezaların yanı sıra bebek ölümlerine ve benzerlerine karşı tedbirler gibi doğumla ilgili belirli politikalar yoluyla bir devletin nüfusunun artması ve aynı zamanda genel devlet sağlık politikalarıydı. Aynı zamanda, 20. yüzyılın ilk yarısında birçok ülkede nüfusun “kalitesi” ve “artışı” için öjeni ve “ırksal temizlik” politikasının tüm alanını kastediyordu. 20. yüzyıl tarihinden bildiğimiz gibi, madalyonun diğer yüzü ırkçılığa işaret ediyordu, yani Foucault’ya göre “yaşaması gereken ile ölmesi gereken”[3] arasındaki ayrımdı.

Bu ırkçılığın neden olduğu yıkımı, biyopolitik “hayata yatırımın” diğer yüzü olarak anlamak için tarih hakkında çok şey bilmek gerekli değildir. Şüphesiz, 18. yüzyıldan beri her modern iktidar, her hükümet, nüfusun yaşamı ve sağlığı ile, göreceli bir ciddiyet göstererek ilgilenmek durumundadır. Yine de bundan, modernitedeki ve postmodernitedeki hükümetin tamamen bu endişeden kaynaklandığı, hükümetin doğrudan biyopolitika olarak anlaşılması gerektiği sonucuna varmak yanıltıcı olur. Kitlelerin yaşamını ve sağlığını (özellikle de büyüme ve zenginlik yaratmak adına bedenlerine gittikçe daha az ihtiyaç duyulduğu için) umursamayan pek çok hükümet var.

3. ENFEKSİYONUN İZLERİ

Biyopolitika kavramı yadsınamayacak bir analitik değere sahip olsa da 1979 yılına gelindiğinde, Foucault’un bu kavramı bırakmış olduğu gözden kaçmamalıdır. Peki neden? Bu sorunun cevabı için yeni bir adım atmak ve Foucault’un çalışmasında enfeksiyonun izini sürmek faydalı olacaktır. Bu noktada tekrar Foucault’un  üç bulaşıcı hastalığa dair geliştirilen politik tepkiyi, yönetim türlerine dair üç farklı model olarak değerlendirmesine yöneliyorum. Bunlar cüzzam, veba ve çiçek hastalığı modelleridir.

Foucault’un ilk önemli kitabı olan “Deliliğin Tarihi” 1961’de yayınlanmıştır ve şu cümleyle başlar: “Orta Çağ’ın sonuna gelindiğinde, cüzzam, Batı dünyasında silinmişti.”[4]. Öte yandan, cüzzam henüz tamamen ortadan kaybolmamışken, cüzzam hastaneleri ve miskinhaneler -Foucault’un çelişkili gibi görünen tezine göre- yoksulların, avarelerin, hastaların ve delilerin toplumdan yalıtımı için artan şekilde yer açmaktadır. Erken modern dönemdeki cüzzam ve yoksullar ile akıl sağlığınu yitirmişlerin evi haline gelen cüzzam hastaneleri, Foucault’a göre iktidarın ilk modeline işaret etmektedir: Bu modelde iktidar sağlıklıyı hastadan ayırır, sapkınları ve delileri toplumdan yalıtır, imkanlar elverişliyse bunları şehrin dışında konumlandırır ki bunlara dair bir ilgiye ihtiyaç kalmasın.

Veba Modeli

Öte yandan, Foucault, bu cüzzam modelinin erken modern dönemde veba korkusu etrafında şekillenen başka bir model tarafından bertaraf edildiğini öne sürer. Bu yeni modeli 1975’te yayımlanan Hapishanenin Doğuşu isimli kitabında geliştirir. Bu kitapta 17. Yüzyıl’dan itibaren yeni bir iktidar rejiminin belirdiğini ifade eder; bu disiplinci iktidardır. Sapkınlar artık basitçe uzaklaştırılıp kilit altında tutulmazlar. Artık, “herkes”-çocuklar, askerler, işçiler, tutsaklar, yoksullar vb.- disipline maruz kalmaktadır ve bu disiplin özellikle bir çalışma disiplini olması babında bedenlerin “üretken kılınması’’ pratiğini içermektedir.

Foucault bir kez daha bulaşıcığı hastalığa karşı geliştirilen yönetimsel cevabı, topyekün idare altındaki toplumun karanlık yüzüne dair bir model olarak sunmaktadır: “Cüzzamın, belli seviyede Büyük Kapatma’daki dışlama pratiklerine sebep olması gibi, veba da disiplinci modellerin doğuşuna sebep olmuştur.”[5] Erken modern dönemdeki veba düzenlemelerinin, şehre giriş çıkışların ve şehrin sınırlarının kesintisiz kontrole tabi olduğu bir sistemin tasarımını taşıdığını, ayrıca şehir halkının katı şekilde evde tutulmasını gerektirdiğini belirtir: “Bu ayrıştırılmış, hareketsiz, donmuş bir mekandı. Bütün bireyler sabitlenmişti. Kişi ancak hayatından olma, enfekte olma ya da cezalandırılma risklerini alarak hareket edebilirdi.”[6]

Dahası, 17. Yüzyıl muktedirlerinin disiplinci bir “siyasal tahayyülü” taşıdıklarını, “derinlemesine gözetimin ve kontrolün mümkün olduğu bir organizasyonu, iktidarın yoğunlaştırılmasını ve yaygınlaşmasını” düşlediklerini öne sürer Foucault. Esasında vebanın gerçekten patlak verdiği şehirler hakkında konuşmamaktadır. Onun amacı, “-en azından ihtimali gözetilen-vebanın, disiplinci iktidar pratiğinin tam olarak tanımlanabildiği bir denemeye”[7] dönüştüğü ve “kusursuz bir yönetim altında bulunan şehir/toplum ütopyasından” bahsetmektir. Hukukçuların ve devlet teorisyenlerinin ideal kurallar için doğal durumu hayal etmesi gibi, “yöneticiler de disiplinci iktidarın mükemmel işlevselliği için veba devletini hayal etmiştir.”[8]

Çiçek Hastalığı Modeli

Üçüncü modele geçiş, cüzzamdan vebaya geçişten daha karmaşık şekilde gerçekleşmiştir. Bu geçiş esnasında Foucault kendi karanlık iktidar teorisi hakkında kuşkulanmaya başlamıştır. Modern toplumlar üzerine düşünürken, Hapishanenin Doğuşu’nda öne sürdüğü disiplinci makine modeline başvurmayı makul bulmamaya başlamıştır-artık toplumlar bütünüyle gözetim altında olan ve kontrol edilen veba şehirleri biçimini özümsemiş gibidir…

Modern yönetim rasyonalitesine dair analizinde, bireyin -öncelikle ekonomik olan- özgürlüğünü indirgenemez ve temel bir yenilik olarak değerlendirmiştir: açık şekilde liberal olan modern idare, “sadece herkesin özgürlüğüne olan inanç vesilesiyle ve bu inanç tarafından sürdürülebilmektedir.’’[9] Foucault bu tarihsel dönüşümü ifade edebilmek için “çiçek hastalığı ya da aşılama”[10] olarak andığı üçüncü modeli geliştirmiştir.

Bu aşamada sorun oldukça farklı şekilde ortaya konulur, artık veba zamanındaki gibi disiplinle ilişkilendirilmemektedir: “sorun, kaç kişinin çiçek hastalığı ile enfekte olduğunu, bu kişilerin yaşlarını, hangi etkilerin görüldüğünü, ölüm oranının ölçüsünü, lezyonları ve hastalık sonrası etkileri, aşılamanın risklerini, bireylerin aşılanmaya rağmen hastalık sebebiyle hayatını kaybetme ya da hastalığa yakalanma ihtimalini ve nüfus üzerindeki genel istatistiki etkileri bilmekle ilgilidir.” Dolayısıyla, çiçek hastalığı döneminde, sorun, “salgın ve bu salgın ya da hastalığı önlemek üzere geliştirilen tıbbi eylemler”[11] sorunu halini almıştır.

18. Yüzyıl’da muktedirler vakaların istatistiki gözetimini yapmış ve aşılama ile nüfusu enfeksiyondan korumaya çalışmıştır. Öte yandan, Foucault’a göre en önemli husus şudur ki liberal yönetim altında, sorunun yeni tanımına dayanan risk yönetimi bireylerin disipline edileceği aşamaya kadar ilerlememelidir. Çünkü, bu, sistem için zorunlu olan bireysel özgürlüğün kaybolmasını sağlayacaktır. Sonuç olarak “aşırıya kaçarak yönetmek esasında yönetme işlevini karşılamaz.”[12] Gücü aşırıya kaçan devlet kendi hedeflerini yıkıma uğratır-devlet toplumun görece dokunulmazlığını, enfeksiyonun yayılması pahasına da olsa tanımak durumundadır.

Diğer bir deyişle: iktidarın çiçek hastalığı modeli zorunlu olarak patojenleri, bulaşanları ve mikropları tamamen yok etme hayalinden; veba döneminde olduğu gibi toplumu “derinlemesine” gözetleme emelinden ve bütün bireylerin hareketini disipline etme arzusundan vazgeçmeyi beraberinde getirir. İktidar  bunların yerine mikrobik işgalcilerle birlikte var olmayı, onların varlığını tanımayı, veri toplamayı, istatistiki derlemeler hazırlamayı ve son olarak bireylerin normasyonu[13] ve disiplinleştirilmesi* karakterine bürünebilecek “tıbbi eylemleri” tetiklemeyi tercih eder. Bununla birlikte, çok işlevli hali bir kenara bırakıldığında, disiplin artık liberal iktidar için makul bir hedef olmaktan çıkmıştır. İktidar her nasılsa bu hedefi izlediği yerde, yani çiçek hastalığı modelinden veba modeline dönmek istediği yerde otoriterleşmekte ve nihai olarak totaliter hale gelmektedir.

4. KORONAVİRÜS İLE İLGİLİ BAZI SONUÇLAR

Foucault’nun gerçek pandemilerden bahsetmediği, fakat bulaşıcı hastalıkları ideal-tipik modellere göre, iktidar biçimlerini organize etmek için düşünce modelleri olarak kullandığı açıktır. Farklı bir durumdayız: Bir pandeminin ortasında yaşıyoruz ve iktidar ile hükümetin farklı görünüm biçimlerine maruz kalıyor veya bunları medya aracılığıyla gözlemliyoruz. Öyleyse, Foucault’nun geliştirdiği üç model bize ne öğretebilir?

Birincisi: Farklı formlar arasında geçişler ve örtüşmeler vardır. Wuhan’ın tamamen kapanması titizlikle veba modelini takip ediyor ve nihayetinde her sokağa çıkma yasağı da bunu yapıyor. Modeller, liberal çiçek hastalığı modelini mümkün kılan istatistiksel bilgi elde edilemediğinde sokağa çıkma yasaklarının gerekli olduğunu göstermektedir.

Ancak sistematik testler, örneğin Güney Kore veya Singapur’da olduğu gibi, enfekte olan ve olmayan kişiler hakkında büyük miktarda veri sağladığında, hükümetlerin kendilerini enfekte olanları izole etmekle sınırlamaları ve bununla birlikte nüfusun geri kalanı için bir kapanmayı dayatmak zorunda kalmadan tedbir önermeleri ancak mümkün olabilir. Bunu ironi ya da kötü niyet olmadan söylemek mümkün: Güney Kore ya da Singapur’da kamusal yaşam devam ediyor ve ekonomi işlemeye devam ediyor, bu kesin olarak çiçek hastalığı modelinin liberal vaadidir.

İkincisi: Veba modeli bir tehdit, hatta bir tehlike olmaya devam ediyor. Örneğin bu, Fas’ta korona bağlantılı sokağa çıkma yasağının sokaklarda tanklarla ve sert askeri önlemlerle uygulandığını, İsrail’in önde gelen seslerinin Netanyahu tarafından Covid-19 ile mücadele bahanesiyle gerçekleştirilen bir “darbe” konusunda uyarıda bulunmasını, Macaristan’daki Victor Orbán’ın bir kararname ile hükümete geçiş yapmayı planladığı veya Birleşik Devletler’de Başsavcı Barr’ın mahkumları yargılamadan süresiz olarak tutmak için izin istediğini içerir.

Ancak, cep telefonu taşıyan herkesin hareket verilerinin depolanması ve değerlendirilmesinin, bu krizden sonra kolayca teknik bir olasılığa tamamen indirgenmesinin olası olmadığını da içerir. Liberal çiçek hastalığı modeli temelde ve her zaman devletin gücünün şüpheyle izlenmesini gerektirir.

Üçüncüsü: Çiçek hastalığı iktidar modeli, tüm farklılıklara ve birçok ulusal egoizme rağmen, salgın zamanlarında Avrupa hükümetlerinin benimsediği yönetim biçimini aşağı yukarı ama bununla beraber oldukça isabetli bir şekilde tanımlar. #EğriyiDüzleştirmek stratejisi, patojeni hesaba katmak ve ortadan kaldırılamayacağını bilmek, ancak sağlık sisteminin üstesinden gelebileceği şekilde zaman içinde dağılımını “genişletmek” anlamına gelir. Ve birkaç kişinin bir araya gelmesini yasaklama stratejisi -hangi amaçla?- disiplin anlamına gelmez, daha ziyade, devletin bireysel davranışlar için belirlediği dar ama iyi gerekçelendirilmiş ve anlaşılır bir çerçeve gibi bir şeydir. Genel olarak, “sosyal mesafe” kurallarına uyma çağrısı; şüphesiz ki, temelde bireysel özgürlüğe dayanan ve bu özgürlüğe saygı duyması gereken liberal hükümet teknikleri alanına aittir. Kendine bakmak, kendini korumak, ama aynı zamanda, şu anda yaygın olarak gözlemlenebileceği gibi, komşuluk veya dayanışmacı örgütlenme biçimlerini bulmak, çiçek hastalığı modelinin liberal sınırlarını toplumsalın somut malzemesiyle dolduran kendi kendine örgütlenme benlik teknikleridir.

Dördüncüsü: … ama cüzzam modeli arka planda gizleniyor. “Ekonomiyi kurtarmak için” yaşlıların ölmesine izin verilmesi burada ortaya çıkan fikirde meydana geliyor ya da İspanya’da bildirildiği gibi, bakımevleri ve huzurevleri terk edildiğinde ve burada yatan kişiler kilitli ve yalnız öldüğünde bu durum bir gerçeklik haline geliyor.

Kendilik Teknikleri Üzerine Not

Foucault, çiçek hastalığı modelini geliştirdiği ve neoliberalizm hakkında uzun uzun konuştuğu yönetimsellik tarihi üzerine olan derslerinde kendilik teknikleri kavramını kullanmadı. (Neo)liberalizme ilişkin oldukça olumlu değerlendirmesi ile 1980’lerde antik dönem örneğini kullanarak incelediği benlik teknikleri kavramı arasında içsel bir bağlantı olsa bile, bugün sıklıkla iddia edildiği gibi (aslında, derslerinde bu yorumu kesinlikle reddetmiştir), Foucault hiçbir şekilde benlik tekniklerini liberallik örtüsüne sarılmış bir iktidar biçimi olarak görmez. Bunun tersi de geçerlidir: “benliğin kendiyle ilişkisi” ve dolayısıyla kişinin kendisini tam olarak iktidar tarafından belirlenmeyen belirli bir şekilde yönetme olasılığı, ona göre öznenin özgürlüğünün temeliydi. Sonuç olarak, Foucault’nun 1982’de dersinde söylediği gibi, “siyasi iktidara karşı direnişin kişinin kendisiyle olan ilişkisinden başka bir ilk veya son noktası yoktur.”[14] Bugün için eklenebilir: Virüs için dirençli olunmalı ya da basit bir şekilde: dikkatli olunmalı.

Not:(Bu makale ilk olarak Almanca olarak Geschichte der Gegenwart’ta yayınlandı ve foucaultblog için Verena Erlenbusch-Anderson tarafından çevrildi.)

Yazar: Philipp Sarasin

İngilizce Metin: https://www.fsw.uzh.ch/foucaultblog/essays/254/understanding-corona-with-foucault

Görsel: https://www.theatlantic.com/world/


[1] Michel Foucault, The History of Sexuality, Volume 1: An Introduction, trans. Robert Hurley (New York: Vintage, 1990), 141–142.

[2] Foucault, The History of Sexuality, 143.

[3] Michel Foucault, Society Must Be Defended: Lectures at the Collège de France, 1975–1976, trans. David Macey (Penguin Books, 2004), 254.

[4] Michel Foucault, History of Madness, ed. Jean Khalfa, trans. Jonathan Murphy (London and New York: Routledge, 2006), 3.

[5] Michel Foucault, Discipline and Punish: The Birth of the Prison (New York: Vintage, 1995), 198.

[6] Foucault, Discipline and Punish, 195.

[7] Foucault, Discipline and Punish, 198.

[8] Foucault, Discipline and Punish, 199.

[9] Michel Foucault, Security, Territory, Population: Lectures at the Collège de France, 1977–1978, ed. Michel Senellart et al., trans. Graham Burchell (New York: Palgrave Macmillan, 2007), 49.

[10] Foucault, Security, Territory, Population, 10.

[11] Foucault, Security, Territory, Population, 10.

[12] Michel Foucault, “Espace, Savoir et Pouvoir,” in Dits et Écrits IV, 1980–1988, ed. Daniel Defert and François Ewald (Paris: Gallimard, 1994), 273.

[13] Michel Foucault Güvenlik, Toprak, Nüfus’ta disiplinci tekniklere özgü normu ifade etmek için ‘’normasyon’’(‘’normation’’) terimini kullanır. Bu terim biyopolitik düzenleme tekniklerini ifade eden normalizasyondan ayrımı temsil eder.

[14] Michel Foucault, The Hermeneutics of the Subject: Lectures at the Collège de France 1981–1982, trans. Graham Burchell (New York: Picador, 2005), 252.

*Çevirmen notu: Metnin İngilizce aslında terim ‘’disciplinarization’’ olarak ifade ediliyor.

 

Paylaş:
Default image
Kerem Alpkaan Adakan
ODTÜ - Sosyoloji / İTÜ - Siyaset Çalışmaları MA