Barbarları Kapıda Tutmanın İkiyüzlülüğü Üzerine

Batı siyasetinin Türkiye seçimlerini yorumlarken sergilediği ikiyüzlülük tartışmaya açılmalı. Avrupalı politikacılar, yaşadıkları ülkelerde demokrat ve sol partilere oy veren diaspora seçmenlerinin, anavatanlarında iktidar bloğundaki sağ partilere oy vermeleri karşısında şaşırmış numarası yapabiliyor; içten içe istedikleri tam olarak aynısı, Erdoğan’ın yeniden seçilmesi değilmiş gibi. Aynı diaspora seçmenlerine hem yurt içinde hem yurt dışında “otoriter rejimi seviyorsanız ülkenize dönün!” deniyor. Bununla birlikte, Batı’nın Türkiye’de yükselen mülteci ve göçmen karşıtlığını korku ve üzüntü ile karşıladığını duyuyoruz.

Peki bu durumda Erdoğan’ın Batı’da coşkuyla karşılanan seçim zaferini nasıl konumlandırabiliriz? Bu seçim sonucunun, mülteci politikası üzerine etkileri bağlamında, Avrupa’nın kapılarını kapalı tutma arzusuna hizmet edeceğini ve görünürde demokrasi seven politikacıların bu sebeple coşkuya ortak olduğunu söylemek güç değil. Mülteci haklarını araçsallaştıran Batı siyasetinin bu yaklaşımı, açık hava hapishanesini andıran Türkiye’deki gardiyanların fonlanmasını, ötekinin bedenen ve vicdanen mahkûm tutulmasını ve Batı merkezci bir söylemsel yapıyı beraberinde getiriyor. Böylelikle, kendi yüceliklerini kurdukları, “bakın bizde böyle değil” ve hemen sonrasında gelen “bu yüzden biz bizim olanı bu ötekilerden korumalıyız” ifadelerinin ikiyüzlülüğüne dayanan söylev, hâkim ve sürekli hale geliyor.

Seçim sonucunu olumlu karşılayan Batılı politikacıların tutumunda ve Türkiye’de göçmen ya da mültecilere yönelik politik yaklaşımda neo-ırkçı, etnosentrik ve araçsalcı izler bulmak mümkün; lakin adalet ve samimiyet yanlısı bir motivasyonun esamesi okunmuyor.

Israrcıyız; kimse aynı anda durağanlığın, güvenlik halinin ve kâr maksimizasyonu için gereken emek – sermaye hareketliliğinin arzu edildiği kapitalist şizofreniye mahkûm olmak zorunda değildir.

Paylaş:
Default image
admin_mp