“Binalar oldukları gibi duruyordu, pencerelerin kırmızı lale boyalı tahta kepenkleri dikkatle örtülmüştü, kapıların demir kolları, kilitleri vurulmuştu. Akla ne yangın ne deprem ne de katliam gelebilirdi. Sanki şehrin halkı toptan bir karar alarak, hep beraber ve sükûnet içinde çekilip gitmişler gibi her şey yerli yerinde düzgün duruyordu.”
Giovanni Papini, GOG, s. 26
Beni bu yazıyı yazmaya iten, terk edilmiş ve çürümeye bırakılmış bir binadan yıllardır kaldırılmayan Genç Parti tabelasını görmem oldu. Zaman mefhumumu bir anlığına yitirmeme sebep olan bu rastlantıyı, daha doğrusu artık kimsenin görmediği bu post-modern harabeyi, kanıksamamak gerektiğine kanaat getirdim.
BİR
Uzunköprü, Edirne’nin yaklaşık 40 bin nüfuslu bir ilçesi. 2006’da kent dokusu aralıklı kır dokusu (discontinuous rural fabric) olarak açıklamaya müsait. Aradan 6 yıl geçtiğinde ve tarihler 2012’yi göstediğinde ise, ilçe merkezinde aralıklı kent dokusu (discontinuous urban fabric)’nun hâkim olduğu gözlemleniyor.[1] Peki ya nüfus artışı yüksek olmayan, hatta ciddi göç veren ve oranla düşük göç alan bir ilçenin kent dokusu ne olmuş da değişmiştir?
Mevzuyu biraz geriye saralım; Türkiye’de kentsel dönüşüm, Şengül’ün de belirttiği gibi[2], büyük şehirlerin krizlerini yeni krizlere eklemleyerek ve ürettiği her bir krizi daha da çözülmez hale getirmeye ant içmişçesine ilerliyor. Kadıköy’de gözlemlenen normal dışı yıllık sıcaklık artışının Göztepe’deki kentsel dönüşüm alanından kaynaklandığını biliyoruz.[3] Aynı şekilde, tabiat varlıklarının korunmasına yönelik mevzuatta yer alan doğal sit alanı statüsünün kaldırılması[4], mekânsal genişlemeyi sağlayan ve her bir genişlemeyi yeniden dönüştüren kapitalist üretim ilişkilerinden beslenmektedir. Bu ilişkilerin izdüşümünde, toprağı regüle ederek metalaştıran devletin neoliberal politikalarınının etkisi barizdir.
İKİ
Kapitalizm, Marx’ın yazınında mekânsal bariyerleri aşmak ve mekânı zaman aracılığıyla imha etmek üzere bir açlık içerisindedir. Ancak mekânın dönüştürülmesinin tek mümkün yolu, mekâna saplanmış sabitlerin oluşturulmasıdır. Bu sabitler örneğin ulaşım araçları, okullar, hastaneler ve yönetim binalarıdır.[5] Buharlaştırmak üzere üzerine konuşlanılan mekân, dönüştürüldükten sonra terk edilmek veya yeniden dönüştürülmek için de sıraya girecektir elbette. Bu noktada, hegemoni kavramından bahsetmemek, Türkiye ölçeğini hedef almış olmak açısından anlatıda büyük bir eksikliğe neden olacaktır. Bu sebeple güncel akademik görüşlere inceden değinmek istiyorum. Yalman ve Bedirhanoğlu, Türkiye’nin neoliberalleşmesinde siyasal İslam politikalarının Gramsci’nin transformismo kavramsallaştırmasıyla açıklanacağını ortaya atar.[6] Türkiye’deki temel gerilimin merkez-çevre olduğu varsayımından yola çıkıp, hegemon ideoloji olan Kemalizmin 1980’lerde bir meşruiyet ve yönetim krizine girmesini ele alarak 30 yıllık bir neoliberalleşmeyi açıklamak mümkündür. Siyasal İslam ve neoliberalizmin arasındaki simbiyotik ilişkinin, devlet-toplum ilişkilerini dönüştürmede önem kazanmasıyla birlikte, Gramscici tabirle bu amaca yönelik bir pozisyon savaşı (war of position) ilan edilmiştir. Ayrıca otoriter devleti aşağıdan gelen hareketle normalize eden bir Yeni Türkiye diskuruyla da bu pozisyon savaşının üstü örtülüvermiştir. [7]
İstanbul’un megakent olarak kurgulandığı Marmara Bölgesinde, kısıtlı kilometrekarelerde binaların kat kat büyümesiyle meydana gelen değişim; nüfusça nazaran dar, mekanca geniş ilçelerde daha farklı bir büyüme metoduyla yürütülmüştür. Mevcut yerleşim düzenini -ki Eski Türkiye’den kalma bu düzende mekânsal sabitlere örnekler çoğu ilçede Hükümet Konağı’nı merkez alan bir hastane, okul ve küçük esnaftan oluşan çarşı oluşumudur- yerle bir etmek üzere benimsenmiş, sınırları ezberlenmiş ilçe merkezinin dışına taşan toplu konutları ve yepyeni şehir hastanelerini yarıştırma eylemi, özel sermayenin hakimiyet alanını genişletmekte ve geride kalan tanımlı mekânı hiç değilse zihinlerde nihile etmektedir.
Organize forma dönüştürülmüş yatırımlar -yani hastane, eğitim kurumu, karayolu ve Türkiye özelinde cami- gelecekte performe edilecek bir işgücüne yapılmış yatırımdır. Uzunköprü gibi, periferinin tarıma, merkezinse tarımsal sanayi ve ticarete dayalı olduğu ilçelerdeki yapısal yatırımların, esasında biraz farklı amaca sahip olduğu söylenebilir. Köylerdeki nüfusun üçte iki oranında düştüğü ve işsizlik nedeniyle nüfusun göç etmek durumunda kaldığı[8] ilçede; boş kalmış binaların ardında yatan metin, okuyabilen açısından oldukça kahır vericidir.
Örnek vermek gerekirse; ilçe merkezine giden yolda, Ergene Nehri’nin üstünden geçen tarihi Uzunköprü’nün hemen doğusuna inşa edilmiş, ilçe dışında kalan ve çevreyoluna bağlanan yeni köprü ve bu köprüyle eş zamanlı inşa edilmiş yeni konutlar yeni bir kurgunun ta kendisidir. Uzunköprü sakinlerinin, geçmişte önce arsa satın alıp, sonrasında mimar-mühendis-usta-işçi ile anlaşmak suretiyle ve belediyeden bizzat izin alarak inşa ettiği konutlar, sahiplerinin vefatı ve yerel nüfusun büyükşehirlere göçü sonucu çürümeye bırakılmıştır. Burada gerçekleştirilen imarın büyük çoğunluğu müteahhitler ve inşaat şirketleri tarafından üstlenilmiş, kent sakinlerinin evleriyle kurabilecekleri potansiyel birebir bağ, aracı olan müteahhit vasıtasıyla birbirinin aynı dairelerin satışına kurban edilmiştir. Bir başka deyişle, üretim-bandı-vari konut üretimi, kolayca temize çıkabileceği metropollerden uzakta kendini var etmenin de bir yolunu bulmuştur.
ÜÇ
Neoliberal politikalar, bir kentin bilindik yüzünü yok etme emeline, yerel nüfusun doğrudan ilişki ve dolayısıyla yakınlık kurduğu mekanları terk eylemeleriyle ulaşmıştır. Geriye birkaç on yıllık terk edilmiş binalar, camı kırık pencereler ve yıllar önce kapatılmış partilerin kanıksanmış tabelalarında otoriter devletin zaferini sergilemesi kalmıştır.
Anlatılan sadece Uzunköprü’nün hikayesi değildir. İstanbul’un bir mega kent olarak kurgulanmasını takiben, Marmara bölgesinde yer alan tüm tarıma (ve pek tabii tarımsal sanayiye) dayalı ekonomisi olan ilçelerin, az ya da çok, hikayesidir. Ulus-devlet inşasının ilk safhasında asfalt dökülen Atatürk Caddeleri ve Cumhuriyet İlkokulları yerlerini, son 10 senede, birkaç kilometre ötedeki Malazgirt Bulvarları ve Abdülhamit Ortaokullarına bırakmıştır.
Kentsel yenilenme veya ekolojinin korunmasına uygun kentsel dönüşüm gibi yöntemlerin uygulanmaması akla başka bir düşünceyi getirmektedir. Nerenin yıkılıp baştan inşa edileceği de nerenin eski çağlardan miras kalmış bir dikilitaş misali sergileneceği de kar odaklı yatırımcı devletin kararına bağlı hale gelmiştir.
Birkaç kelime daha eklemek gerekirse, Castells’in belirttiği üzere, işçi sınıfının baskın ideolojiye entegrasyonu çalışma, yerleşim ve boş zaman olarak üç farklı aktivite esnasında gerçekleşiyorsa; üstelik, yayılan ideoloji bireyleri toplumla şimdiye değin kurdukları ilişkilerinden atomize ederek onları bireycilikle kuşatmaksa şayet[9]; Uzunköprü’deki kentsel genişleme amacına ulaşmaktadır. Yerinde kalanın, değişmeyi reddedenin adeta yaşamayanla/ölmüş olmakla bir tutulduğu bir zorunlu değişim ve sürekli hareket çılgınlığı tüm biyosferi pençeleri arasına almıştır. Geride kalanın eskiyeceğine, işlevsizleşeceğine, ne olursa olsun yalnız kalacağına ve yok edilmeye dahi gerek görülmeyecek kadar değersizleşeceğine-ki bu değerin ne denli soyut bir değer olduğunu sanıyorum biliyoruz- ikna etmek için ise ardında beton iskeletleri bırakmıştır. Yeni Türkiye’nin yüzünü ve verdiği savaşın yıktıklarını görmek için, terk edilmiş binalara ve üstlerinde takılı kalan tabelalara bakmak tam da bu yüzden yerinde olacaktır.
[1] Altinkaya Genel, O. (2016). Shifting Scales of Urban Transformation: The Emergence of the Marmara Urban Region Between 1990 and 2015 [Doctoral dissertation, Harvard University]. DASH Harvard. https://dash.harvard.edu/handle/1/30121940
[2] Balta, F., & Şengül, T. (2020, 6 Aralık). Momentum 40′ Söyleşileri: Kentin Çoklu Krizi. Momentum Gençlik Ağı Derneği. Retrieved in 14.02.2021 from http://momentum.org.tr/momentum-40-soylesileri-kentin-coklu-krizi/
[3] İstanbul Büyükşehir Belediyesi. (n.d.) İklim senaryoları raporu. https://www.iklim.istanbul/wp-content/uploads/%C4%B0klim_Senaryolar%C4%B1_Raporu.pdf
[4] TMMOB Şehir Plancıları Odası. (2010). Tabiat ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı Taslağın Geneli Üzerindeki Görüş ve Değerlendirme. https://www.spo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=2273&tipi=4&sube=0
[5] Harvey, D. (2001). Spaces of capital: Towards a critical geography. Routledge.
[6] Bedirhanoğlu, P., & Yalman, G. L. (2010). State, class and the discourse: Reflections on the neoliberal transformation in Turkey. In Saad-Filho, A., & Yalman, G.L (eds.), Economic transitions to neoliberalism in middle-income countries. Routledge. p. 107-127.
[7] Yalman, G. L. (2016). Crises as driving forces of neoliberal “trasformismo”: The contours of the Turkish political economy since the 2000s. In The palgrave handbook of critical international political economy (pp. 239-266). Palgrave Macmillan, London.
[8] n.d. (2019, 11 Şubat). Uzunköprü nüfusu eriyor. Uzunköprü Gazetesi. Retrieved from http://www.uzunkoprugazetesi.com.tr/uzunkopru-nufusu-eriyor.html
[9] Castells, M. (1977). The Urban Question: A Marxist Approach. Edward Arnold. London.