Bir Depremin Kullanımları

Yazar: Henry Cleaver
Çeviren: Yener Çıracı
Orijinal metin: https://libcom.org/article/uses-earthquake-harry-cleaver

Yaşadığımız yerde depremler, seller, kuraklıklar ve volkanik patlamalar meydana geldiğinde, bunlar genellikle kriz ve istisnasız doğal afet örnekleri olarak kabul edilir. Ancak son zamanlarda kriz kelimesinin anlamının tamamen kişinin bakış açısına bağlı olduğuna tanık olma fırsatım oldu.

Fırsatlar, Mexico City’ye yapılan iki ziyaret sırasında ortaya çıktı. İlk ziyaret, geniş çapta ölüme ve yıkıma yol açan 1985’teki büyük depremden yaklaşık bir ay sonraydı. İkincisi, yedi ay sonra yapılan bir izleme ziyaretiydi. Depremi takip eden günler ve haftalar boyunca, televizyon ve haber programlarının hayatta kalanların aranmasına, dağlık molozlara ve evsizlerin çadır kentlerine dair görüntüleri, beni tamamen dümdüz olan bir şehir ve bitkin bir nüfus bulmaya hazırlamıştı.

Bunun yerine, oldukça lokal bir yıkıma ve en azından bir kısmının bezginliği dışında nüfusa hiçbir şeyi olmadığı bir şehir buldum. Mexico City’nin düzinelerce yoksul mahallerinde toprağın hareketi, baskıcı toplumsal ilişkileri kırmak ve yaşamlarını iyileştirmek için mülkiyetteki yıkımı ve siyasi iktidar yapılarında açılan çatlakları kullanan insanların hareketlerini ateşlemişti.

***
Çinliler “kriz” yazarken biri “tehlike”, diğeri ise “fırsat” anlamına gelen iki karakter kullanırlar. Bu ifade, çoğu insanın genellikle krizlerle ilişkilendirdiği riskin ötesinde, herhangi bir keskin değişim anının doğasında var olan yeni olasılıklara işaret eder. Mexico City’deki durum, bu dilbilimsel formülasyonun gerçekte ne kadar kavranabilir olduğunu göstermiştir. Sadece depremin yarattığı tehlikeler son derece karmaşık olmakla kalmadı, aynı zamanda yeni fırsatlar da yaratıldı.

Toplumsal düzenin bu ani bozulmasının yarattığı ekonomik ve politik riskler, depremin fiziksel tehlikelerinden daha az belirgin, ancak daha az gerçek değildi. Hükümet için deprem, dış borç krizinin ve borcun ödenmesi için döviz yaratmayı amaçlayan kemer sıkma politikalarının yarattığı toplumsal gerilimin üzerine bindirilen bir başka beklenmedik krizdi. 1982 yazındaki borç krizinin başlangıcı ile Eylül 1985’teki deprem arasında ne hükümet yetkilileri ne de dış yorumcular, bir sonraki devalüasyonun ya da fiyat artışının kabulle mi yoksa büyük bir toplumsal ayaklanmayla mı karşılanacağını asla bilemediler. Bu atmosferde deprem, hükümeti, zaten gergin olan yönetimsel kaynaklarını aşırı yüklenme nedeniyle giderek hüsrana uğramış öfkeli bir halkla başa çıkamaz hale getirme tehlikesini ortaya çıkardı. Ve olan şey de buydu.

Mexico City’deki pek çok yoksul insan için depremin ani fiziksel tehlikeleri de hızla karmaşık yasal ve ekonomik tehlikelere dönüştü. Medya, büyük yüksek binaların fotojenik çöküşüne odaklansa da binlerce binada, özellikle konutlarda ve apartmanlarda, görülmesi daha zor olan kapsamlı, tehlikeli yapısal çatlaklar vardı. Bu tür bir hasar binaları ayakta bıraktı ama onları oturulamayacak kadar tehlikeli hale getirdi. Çadır ve barakalarda barınan insanların çoğu, bu türden hasara sahip olan ama yine de ayakta duran konutlardan kaçmıştı.

Mülk sahipleri ve avukatlar depremin olduğu gün olay yerine vardıklarında, topluluktaki insanlar, kendilerine yönelik en büyük tehdidin, evlerini yıkarak ve eski kiracıların dışlanacağı daha pahalı, daha yüksek kiralı mülkleri yeniden inşa ederek durumdan yararlanmaya çalışan bu sahiplerden geleceğini çabucak anladı. Bu olasılık uğursuz bir şekilde belirdi çünkü konutların büyük bir kısmı, özellikle de yoksullarınki, en azından 1948’den beri kira kontrol yasalarıyla düzenleniyordu. Sonuç olarak, binlerce aile son derece düşük kiralar ödüyordu ve mülk sahipleri, yıllarca binaların bakımı için hiçbir katkı sağlamadı. Yıkım ve yeniden inşa, bu tür ev sahiplerinin eski kiracılarını kalıcı olarak sokaklara dökerek kira kontrolünden kurtulmalarını sağlayacaktı.

Bu tür eylemleri öngören binlerce kiracı örgütlendi ve hasarlı mülklerin hükümet tarafından kamulaştırılması ve nihai olarak mevcut kiracılarına satılması talebiyle başkanlık sarayına yürüdü. Hükümet henüz felçli durumdayken inisiyatif alınarak yaklaşık 7.000 mülke başarılı bir şekilde el koyuldu. Çok daha fazla sayıda hasarlı ev kamulaştırılmadan kalmış olsa da halkın seferberliği ve hükümetin gereğini yapma potansiyeli, bir biçimiyle korumasız olan birçok kiracının tahliyesini şüphesiz engelledi. Bu militan yoksullar, dikkate değer bir keskinlikle, büyük bir tehlikeyi gelecek vaat eden bir fırsata dönüştürdü.

Peki bu nasıl mümkün oldu? Kemer sıkma politikalarına direnme konusunda üç yıl süren başarısızlıktan sonra, yoksullar bu kadar yoğun kriz döneminde mücadelesini nasıl bu kadar başarılı bir şekilde savunabildi? Cevap çift taraflıdır: birincisi, deprem hem yönetimsel kapasitelerde hem de hükümetin otoritesinde bir kırılmaya neden oldu, ikincisi, bu insanların öz örgütlenme yetenekleri, uzun bir otonom mücadele tarihinden olgunlaştı.

Hükümet otoritesinin kırılması anlaşılması en kolay olanıdır. Yıkılan modern yüksek binaların çoğu devlet dairesi binalarıydı ve hem yerel mahallerin hem de kayıtların yok olması bürokrasinin önemli bir bölümünü durma noktasına getirdi. Bu bölümler arasında Programlama ve Bütçe, Hazine ve Telekomünikasyon Bakanlıkları da vardı. Dahası, Mexico City’nin merkezindeki yüksek binaların yıkımı, hükümetin tek meşruiyet iddiasının baskın sembollerinin -petrol gelirleri, ödünç alınan sermaye ve devam eden yoksullukla satın alınan merkezi “modernleşme”- çökmesini içeriyordu. Bu sembollerin çöküşü, Devletin kendisine ve politikalarına olan güvenini derinden etkiledi.

Hükümet hala şok içinde hareketsizken, birçok topluluk harekete geçti. Bunlardan biri, Mexico City’nin merkezine yakın olan, yıllar boyunca başarılı bir otonom öz-örgütlenme ve militanlık gösteren ve iyi bir itibar geliştirmiş olan Tepito’dur.

***

Mexico City standartlarına göre nispeten küçük bir topluluk olan Tepito’nun 20 milyonluk bir şehirde yalnızca yaklaşık 125.000 sakini vardı. Eski, istikrarlı bir topluluk olan Tepito’nun halkı, nesiller boyunca çok az nüfus akışı ile orada yaşadı. Evlilik dışında nüfus akışı azdı çünkü bu hınca hınç dolu toplulukta çok az yer vardı. Çok az kişi topluluktan ayrılıyordu çünkü insanlar orayı seviyordu. Yaşama biçimlerini seviyor ve İspanyol Fethi günlerine kadar izini sürdükleri mücadele tarihlerinden gurur duyuyorlardı.

Bana göre bu tarih duygusu ilgi çekiciydi ama ilk başta çok fazla “icat edilmiş gelenek” gibi geldi. Renkli ama olasılık dışı. Ancak daha sonra, Museo Archeologico’ya yaptığım bir ziyaret sırasında, iddialarının o kadar da abartılı olmadığına dair kanıtlar keşfettim. Müze’deki bir duvarda, Kolomb Öncesi Mexico City’nin modern bir şehir haritasının üzerine bindirilmiş büyük, şeffaf bir harita vardı. Tepito’nun bugün eski bir Aztek topluluğu olan Tepiton ile aynı zemine çok yakın olması dikkat çekicidir. Belki de Tepito’daki topluluk geleneklerinde, dışarıdakilerin kabul etmek istediğinden daha fazla süreklilik vardır.

Kökleri ne kadar eski olursa olsun, Tepito bugün hem resmi ekonominin içinde hem de altında varlığını sürdürüyor. Görünüşte, sakinlerinin çoğunun işi, Tepito’yu Meksika’daki en büyük ikinci ayakkabı üreticisi yapıyor. Ayrıca giyim, stereo plaklar ve diğer pek çok ürünü de üretiyorlar. Bu zanaatkar üretimi tamamlayan ise restoranlar, oto tamir ve perakendecilik gibi çok çeşitli hizmet faaliyetleridir. Tepito’nun sakinleri kayıt dışı içki ve gümrük kaçakçılığı yaparak geçimlerini sağlıyor. Topluluğun muazzam açık hava pazarı, Mexico City’de yüksek gümrük fiyatlarından kaçınmak için getirilen ucuz yabancı mallar olan FAYUCA’nın kaynağı olarak biliniyor. Ayakkabı satan birçok açık hava tezgâhının altında, genellikle eve teslimat için uygun ve iyi resimlenmiş bir hi-fi (kaliteli ses sistemi) ekipman kataloğu bulunuyor. Meksika kotlarına Amerikan ve Avrupalı tasarımcı etiketleri diken, eski Meksika ütülerini tamir edip üzerlerine General Electric yüz plakaları yapıştıran veya boş Paris parfüm şişelerini ucuz muadilleriyle dolduran kaçak üreticiler daha az biliniyor.

Bu ekonominin büyüleyici yanı, -bugünlerde her yerde oldukça yaygın olan- kayıt dışı bileşeni değildir, birçok insanın bu ekonomide geçimini sağlamak için ne kadar az çalışması gerektiği ve diğer türden faaliyetler etrafında bir topluluk oluşturmak için ne kadar boş zaman ayırabildikleridir. Ayakkabı imalatçılarının ülke dışındaki kapitalistler için çok düşük miktarda ücretlerle uzun saatler boyunca çalışması gibi istisnalar olsa da nüfusun çoğunluğu, günde ortalama iki ila dört saat kadar az çalışarak, aşağı yukarı istedikleri gibi yaşamak için yeterli geliri elde edebiliyor gibi görünüyor. Bu inanılmaz derecede kısa çalışma saatleri, kısmen tüm aile bireylerini (ancak yalnızca bir süre için) aile atölyesinde veya sokak tezgahında çalıştırarak ve kısmen de bu yaşam biçiminin ürettiği daha düşük geliri ve boş zamanı seçerek bu çalışma özgürlüğüne ulaşabileceklerini açıklayan sakinler tarafından onaylanmaktadır.

Bu kadar kısa saatleri Meksika’nın bir mahallesinde bekleyebileceğiniz en düşük kazançla birleştirin. Böylece Tepito’da hüküm süren, nispeten düşük “yaşam standardı” hakkında bir fikir edinebilirsiniz. (Elbette ticaret yaparak servet kazanan kaçakçılar gibi istisnalar vardır.) Az gelişmiş Üçüncü Dünya’dakilerin geri kalmış niteliklerine dair her türlü muhafazakar şüphenin ideal bir doğrulaması gibi görünüyor. Olmak istedikleri için, çalışmayacakları için fakirler!

Ancak “yaşam standardı”, ekonomistler tarafından son pesoya kadar ölçülse de en hafif tabirle kaygan bir kavramdır. Üçüncü Dünya’daki deneyimin gösterdiği ve Tepito’daki insanların fark ettiği şey şudur: Yüksek bir kişisel gelir arayışıyla sıkı çalışma, yalnızca birkaç kişi için karlı sonuçlar getirmektedir ve bu çoğunluk için tükenmiş ve boşa harcanan hayatlardan başka bir şey değildir.

Bunun yerine, pek çok Tepiteno yaşama ve gelişim konusunda çok farklı bir yaklaşım seçmiştir. Çalışma sürelerini en aza indirerek bireysel kazançlarını sınırlandırıyorlar ama aynı zamanda hem hayattan zevk alma hem de öz örgütlenme ve topluluk çapında gelişme adına kolektif mücadele için önemli miktarda harcanabilir zaman yaratıyorlar. Bu oldukça bilinçli bir şekilde, yani bireysel olarak bir şeylere sahip olmaktansa, birlikte bir şeyler yapmaya dayalı bir yaşam biçimini seçmenin gururuyla yapılmaktadır. Topluluktaki pek çok kişi için bunlar, şehre aktarılan geleneksel Meksika köylü topluluğunun değerleridir. Modern Meksika kapitalizminin değerlerinin karşısına bilinçli olarak geleneksel değerleri çıkarırlar.

Meksika ekonomisi bir bütün olarak son birkaç yıldır daha da derin bir krize sürüklenirken, Tepito’da çok ilginç iki şey oldu. Birincisi, resmi ekonomi durgunlaştığı için kayıt dışı ekonomi gelişti. Yasal olarak ithal edilen malların fiyatını yükselten günlük devalüasyonlar, Tepito’nun daha ucuz kaçak mallarını tüketiciler için çekici hale getirdi. İkincisi, bu tür şeyleri takip eden bir sosyal bilimciye göre, aynı dönemde Tepito’daki sokak partilerinin sayısı yedi kat arttı.

Sokak partilerinin bu şekilde çoğalması, gelişen ve bazı yönlerden neşeli bir topluluk yaşamının belirtisidir. Tepito’da yaşam çok komünaldir, yalnızca topluluğun öz-örgütlenmesi anlamında değil, aynı zamanda insanların zamanlarının büyük bir kısmını sokaklarda veya VECINDADES’lerinde (küçük bireysel konutlarla çevrili büyük merkezi avlulara sahip benzersiz bir konut düzenlemesi) geçirmeleri gibi daha temel anlamda. Evler, yalnızca insanların daha fazlasına gücü yetmediği için değil, aynı zamanda kendi seçimleri nedeniyle de küçüktür. Küçük evlerinde uyuyabilir, çalışabilir veya sevişebilirken, avlularda sosyalleşmek, yemek pişirmek ve birlikte yemek yemek için daha fazla zaman harcarlar. Ayrıca VECINDADES’ten sokağa çıkan girişlerde nöbet tutan yaşlılar tarafından korunan çocuklar oyunlar oynar.

İnsanların bireysel maddi zenginlik açısından yoksul olduğu ama bunun yerine sosyal etkileşimle zengin bir hayatı nasıl seçtiklerini anlamak için romantikleştirmemize (toplum hiçbir şekilde sefaletten veya suçtan özgür değildir) gerek yok. Tepitenolar, daha varlıklı orta sınıf mahallelerinde daha büyük konaklama yerlerine taşınan ancak çok geçmeden geri dönen, geride bıraktıkları topluluk ruhuna aç kalan “yeni zenginlerin” hikayelerini anlatmaktan zevk alır.

Tepito’nun kalkınma yaklaşımının en önemli sonuçlarından biri, yalnızca topluluk bütünlüğünü savunmak için değil, aynı zamanda kişisel gelişim için kendi otonom planlarını hazırlamaktır. Bu savunmanın en önemli örneği, hükümetin “yenilenme” planlarını engelleme yeteneğiydi. Çok uzakta olmayan benzer bir topluluk olan Candelaria de los Patos “yenilendiğinde” Tepito halkı dikkatle izledi. Sakinlerinin süpürüldüğünü, şehrin her yerine dağıldığını gördüler; hatta bazıları Tepito’ya sığındı. Daha sonra, bu topluluğun buldozerlerle yıkılmış harabelerinden yükselen dev bir modern konut gelişimini gördüler: Burası Nonoalco Tlatelolco idi ve yüksek apartmanları hızla Meksika’nın orta sınıfının üyeleri tarafından dolduruldu. Tepitenolar, bu deneyimden, doğru bir şekilde, kentsel yenilemenin yoksul toplulukların yok edilmesi ve onların orta sınıf topluluklarla yer değiştirmesi anlamına geldiği sonucuna vardı – Kuzey Amerika’nın her yerinde tanıdık bir deneyim. Dolayısıyla hükümet Tepito’ya dönüp “Tamam, sıra sizde” dediğinde, şiddetle ve hayal gücüyle direndiler.

Bana anlatılan tarihten, hükümet baskılarına direnişlerinin yaratıcı ve becerikli olduğu söylenebilir. Universidad Autonoma Metropolitana’dan bazı genç mimarlar ve şehir planlamacılarının teknik yardımından yararlanarak, kendi topluluk geliştirme planlarını geliştirdiler, UNESCO’nun sponsorluğunda uluslararası bir yarışmaya sundular ve kazandılar! Ortaya çıkan kamusallık ve meşruiyet, hükümetin harekete geçmesini ve onları tahliye etmesini imkansız hale getirdi.

Tepito halkının bilgeliğinin kanıtı ve doğrulanması, yakınlardaki Tlatelolco’da yüksek binaların birbiri ardına çöktüğü depremle ortaya çıktı. Elli beş apartmandan otuz altısı yıkıldı ya da oturulamaz hale geldi. Binlercesi öldürüldü veya her şeyini kaybetti. Aynı zamanda, Tepito’daki eski binalar çok az hasar aldı ve tüm toplulukta sadece beş kişi öldü.

Bugün planın fiziksel modeli bir toplum merkezinin tüm duvarını kaplıyor. Depremin ardından, artık profesyonel olan ilk mimarlar, bölge sakinleriyle istişare içinde, topluluğun muhtelif temsili bölümleri için ayrıntılı planları yeniden çiziyor. Hükümet, elbette, bu tür bir otonoma şiddetle karşı çıkıyor. Meksika’yı son 50 yıldır yöneten hegemonik PRI (Partido Revolucionario Institucional) ve devleti, böyle bir meydan okumaya pasif bir şekilde tahammül edemiyor. Yıllarca bu otonom öz-örgütlenmeyi bazen şiddetle, bazen de işbirliğiyle ezmeye ya da alt üst etmeye çalıştılar. Tepito halkı bu çabaların farkındadır. Dikkat çekici olan şey ise bu tehdidi nasıl başarıyla yendikleridir.

Şiddet tehdidine karşı kolektif fiziksel direnişin yanı sıra, Tepito’nun en çarpıcı savunma mekanizması öz-örgütlenme biçimi: gayri resmi eylem ve merkezsizleşme. PRI’nin ezemeyeceği şeyleri bir araya getirme çabalarının farkında olan Tepito, yalnızca inanılmaz derecede çeşitli örgütlere sahip olmakla kalmıyor, aynı zamanda çoğu, işbirliği yapabilecek güç yapılarından kaçınacak şekilde örgütleniyor. Tepito, güçlü bir örgütün yokluğunun mutlaka güçlü bir örgütün yokluğu anlamına gelmediğinin canlı kanıtıdır. Görünüşe göre akla gelebilecek her grup Tepito’da örgütlenmiştir.

Zanaatkarlar (örneğin, birkaç farklı kunduracı, oto tamircisi, giysi imalatçısı ve kaçakçı grubu) kendilerini “endüstriyel hatlar” doğrultusunda örgütlendi; tüccarlar kendi dağıtımlarını ve finansal hizmetlerini ticarete ve toplumun kesimlerine göre örgütledi; tezgahlarının dizili olduğu sokaklarda satıcılar, topluluk dışından gelenlerin hırsızlık yapmasına karşı kendi polislerini de örgütledi; VECINDADES sakinleri kendi aktif gruplarını oluşturdu ve daha sonra diğer VECINDAD gruplarıyla bağlantı kurdu; sanatçılar, Meksika şehrinin en uzun ömürlü sanatçı örgütlerinden biri olan Tepito-Arte Aca’yı örgütledi; yeniden inşa etmekle ilgilenenler, örgütlü mimarlara ve en azından son 14 yıldır düzenli olarak yayınlanan bir topluluk gazetesi olan IL NERO’ya (EL COMPANERO’nun kısaltması) sahipti vb.

Tüm bu durumlarda örgütler gayrı resmidir; yazılı kurallar, başkan, başkan yardımcıları ve sayman yoktur. Tepito’da insanlar örgüt başkanlarından çok “liderler”den söz ederler. “Liderler”, derler, insanların yapılmasını istedikleri şeyleri yapabilen kişilerdir. Liderler değişir, ancak değişim mekanizmaları gayri resmidir, tartışmanın odağı sadece bazı bireylerden diğerlerine kayar. Kısacası, PRI tarafından satın alınabilecek bir hiyerarşi yoktur, sadece birlikte çalışan bireyler vardır. Topluluğu ya da herhangi bir bölümünü ciddi şekilde etkileyecek herhangi bir karar, konuya biraz ilgi duyan çeşitli örgütler arasında karmaşık tartışmalar ve müzakereler yoluyla alınmalıdır. Sadece etkili bir savunma mekanizması değildir, aynı zamanda inanılmaz derecede demokratik, katılımcı bir örgütlenme biçimidir.

Bu çeşitli örgütlerin hem kendi iç işleyişlerinde hem de etkileşimlerindeki gevşeklikleri, bir sorunun algılanması ile çözümü arasında büyük verimsizlikler, muazzam gecikme süreleri anlamına geliyor gibi görünmektedir. Demokrasinin tipik maliyetleri. Ve gerçekte, bu tür bir örgütlenme çok fazla zaman taahhüdünü gerektirir, özellikle de farklı örgütlerin topluluğu birçok yönden kestiği ve belirli bir bireyin muhtemelen birkaç farklı grupta yer alacağı düşünülürse. Ancak az önce gördüğümüz gibi, Tepito’daki hayat, tam da bu karmaşık siyasi yaşam için zaman ayıracak şekilde organize edilmiştir. Kamusal hayata ayrılan bu tür olağanüstü zaman miktarı, çok sayıda sıradan erkek ve kadının yeni bir siyasi düzenin yaratılmasına kendi katılımları için zaman ayırmak üzere gereksiz işleri bir kenara koydukları pek çok halkçı devrimci ayaklanma dönemini anımsatıyor.

Dahası, yakın tarih, verimsiz olmaktan çok uzak olan bu örgütlenme biçiminin, Tepito halkının acil bir durumda kendilerine yardım etmek için hızlı ve etkili bir şekilde hareket etmesine ve çok daha verimsiz, kısmen felç olmuş bir hükümetle başa çıkmasına izin verdiğini göstermiştir. Artçı sarsıntılar biter bitmez Tepitenolar, mülk sahiplerinin oluşturduğu potansiyel tehlikeleri değerlendirmiş ve önlem almak için harekete geçmişti. Birincisi, barakalarını inşa ettiler ve evlerinin hemen önüne, onları savunabilecekleri bir yere çadırlarını kurdular, hükümetin ve yardım kuruluşunun parklarda ve otoparklarda toplanma, hatta şehri terk etme önerilerini reddettiler. İkincisi, en çok etkilenen caddelerin çoğunda, sokak haydutlarından ve onları sindirmeye ve kontrolü ele geçirmeye çalışan hükümet fedailerinden rahatlama ve kendini korumayı koordine etmek için blok halinde örgütler kurdular. Üçüncüsü, depremden sonraki bir hafta içinde bilgi, kabiliyet ve kaynak dolaşımını kolaylaştırmak için bir Kendi Kendine Yardım Ağı oluşturmak üzere 150’den fazla başka topluluk ve otonom kuruluşun temsilcileriyle bir araya geldiler (La Red Intercultural de Accion Autonoma).

Tepito halkı, bu tür yöntemleri kullanarak, zarar görmüş mülklerin kamulaştırılmasını talep etmek için saldırılarını başarıyla başlattı. Bugün, Tepito’da yürüdüğünüz her yerde, mülkün federal hükümete ait olduğunu bildiren kapı eşiklerinde asılı beyaz üzerine büyük kırmızı tabelalar görebilirsiniz. Şimdi Tepitenosların dahil olduğu bir sonraki adım, hükümeti, mülkleri onlara düşük fiyatlarla satmaya, ya yeniden inşa etmelerine yardım etmeye ya da kendi başlarına inşa ederken onları yalnız bırakmaya zorluyor.

Tepito’nun bazı insanları, kendi başlarına yeniden inşa etme yeteneklerini ve istekliliklerini çabucak gösterdiler. Önceleri, güvenli olmayan binaları elleriyle yıkmaya başladılar — yapı malzemelerini daha sonra yeniden inşa etmek üzere özenle korudular. Ayrıca hükümeti, tuvalet gibi ihtiyaç duydukları diğer şeyleri yasal olarak inşa etmelerine izin vermeye zorladılar.

Deprem nedeniyle 50.000 kadar insan aniden sokaklara döküldüğünde, hükümet, Mexico City’nin aşırı derecede yetersiz olan kanalizasyon durumunun tatsız gerçekleriyle yüzleşmek zorunda kaldı. Depremden önce bile, şehirde yaklaşık dört milyon insanın sifonlu tuvaleti olmadığı tahmin ediliyordu. Sonuçlar ürkütücüydü, şaşırtıcı derecede bir halk sağlığı sorunu vardı. Mexico City’nin, havayı solumakla salmonella ve amipli dizanteri alabileceğiniz dünyadaki birkaç şehirden biri olduğu söyleniyor.

Bu duruma rağmen Meksika hükümeti, durumu değiştirmek isteyen bireyler ve gruplar tarafından düşük teknolojili, sifonsuz tuvaletlerin bağımsız olarak inşa edilmesini onaylamayı kararlı bir şekilde reddetmişti. Depremin ve sokaklarda yaşayan ve dışkılayan insan sayısındaki ani ve bariz artışın bir sonucu olarak, felçli hükümet, halkın kendi inşa edebileceği alternatif teknolojik çözümlere izin vermek zorunda kaldı. Bu tür faaliyetleri desteklemek için EL DIA gibi gazeteler, atıkların gübreleştirilmesi için teknik olarak ayrıntılı ve takibi kolay talimatlar yayınlamaya başladı. Burada yine Mexico City’nin yoksulları, bu kez kanalizasyon ve halk sağlığı mücadelesinde inisiyatif almak için deprem krizini kullanabildiler.

Bu başarılı inisiyatiflere rağmen, Tepito’da ve Meksika’nın başka yerlerinde ihtiyaç duyulan yeniden inşa, çok geniş ve yardıma ihtiyacı olan herkesin kullanabileceği mali ve beceri kaynaklarının ötesindedir. Bu nedenle, mevcut kaynakların dolaşımını kolaylaştırmanın ve koordine etmenin yanı sıra, topluluk kuruluşlarından oluşan Kendi Kendine Yardım Ağı, çabalarının bir bölümünü Meksika’ya çeşitli uluslararası kuruluşlar (örneğin, Dünya Bankası, çeşitli ülkelerin Kızıl Haçları, çeşitli kilise grupları, Oxfam vb.) aracılığıyla teklif edilen yüz milyonlarca dolarlık yeniden yapılanma yardımının bir kısmına erişim sağlamaya yöneltti.

Ağ, yozlaşmış Meksika hükümet kurumlarını atlayarak, doğrudan dış yardım gruplarına sunulabilecek yeniden inşa projeleri için teklifler hazırlamak üzere topluluk temsilcilerini eğitmek üzere hızla harekete geçti. Bu projelerden bazıları konutların fiziksel olarak yeniden inşası içindi, diğerleri ise atölyelerin ve toplum hizmetlerinin oluşturulmasına yönelik daha uzun vadeli projelerdi.

Her durumda inisiyatif ve kontrol yerel mahallenin (veya Mexico City dışındaki topluluklar için köy grubunun) elinde kaldı ve Ağ beceri ve iletişim sağladı. Meksika’dayken bu şekilde örgütlenen ve finanse edilen bir dizi projeyi ziyaret ettim. Her durumda projeler, dış yardımı kullanarak ancak kendi yaratıcılıklarından ve otonomlarından vazgeçmeden kendileri için neler yapabileceklerini göstermekten gurur duyan yerel gruplar tarafından yürütüldü.

Meksika hükümetinin merkezi kontrol ve yerel gruplara danışmadan işi özel teşebbüse devretme eğilimleri göz önüne alındığında, Mexico City’nin yoksul mahallelerinde Devlet tarafından yönetilen yeniden yapılanma konusunda önemli çatışmalar ortaya çıktı. İlk başta sokaklarda yaşamaktan bıkan birçok kişi yardımı memnuniyetle karşıladı. Ancak daha sonra, inşa edilen binaların tarzını gözlemlediklerinde sinirlendiler, isyan ettiler ve inşa çalışmalarını engellediler. Daha önce belirtildiği gibi, Tepito’daki ve diğer birçok topluluktaki insanlar, yerleşim yerlerinin tarzı ve mimarisi de dahil olmak üzere topluluklarının nasıl yapılandırılması gerektiği konusunda net fikirlere sahipti. Hükümet ve müteahhitleri, maliyetleri en aza indirerek ve merkezi bir avlu etrafında geleneksel VECINDAD örgütlenmesi olmadan dikey apartmanlar inşa ederek, tekrar tekrar isteklerini görmezden geldi veya karşı çıktı. Sonuç olarak, yeniden yapılanmanın somut detayları konusunda hükümetle pek çok meydan savaşı yaşandı.

***
Tehlike ve fırsat. Tepito halkı, depremin yarattığı tehlikelere yanıt verme ve fırsatları değerlendirme konusunda hükümetten çok daha yetenekli olduğunu kanıtladı. Borç krizi ve şimdi de petrol fiyatlarının çöküşü, Meksika “kalkınmasını” toplumsal gelişmeye giden uygun bir yol olarak sorgulattıysa, deprem krizi uzun süredir var olan ancak nadiren kabul edilen bir alternatifi gündeme getirdi. Bu alternatif, Tepito halkının yanı sıra diğer birçok yoksul mahallerde bir dizi farklı değer öne sürme yeteneğinde ve istekliliğinde yatmaktadır: otonom, öz-faaliyet ve işin toplumsal ihtiyaçlara tabi kılınması. Aynı zamanda, hükümetin felce uğradığı için, kendi projelerini tasarlama ve uygulama, böylece bu değerleri somut pratikte detaylandırma kabiliyetlerinde de somutlaşmıştır. Tepito halkı defalarca kendi ihtiyaçlarını karşılamak için hareket etti ve ardından hükümete sonradan yasallaştırılacak bir oldu bitti belgesi sundu.

Örgütlenme biçimleri ve resmi Meksika kapitalizminin değerlerine çok zıt olan değerleri ve tutumları göz önüne alındığında, hükümetin Tepito halkını asimile etmesi pek olası değil. Ezilmeleri ve bugün olduklarından oldukça farklı bir şeye dönüştürülmeleri gerekir. Neyse ki, Meksika’daki ekonomik krizin devam etmesi, hükümetin kafasını meşgul etmeye hizmet ediyor ve onu kontrol kaynaklarını genişletmeye zorluyor. Aynı zamanda, tıpkı deprem gibi, Meksika halkının resmi kalkınma planlarına karşı kendi otonomlarını geliştirmesi ve kendi yaşamları üzerinde kontrol sahibi olması için daha fazla fırsat yaratıyor.

Meksika dışında yaşayan bizler için Tepito halkının öğreteceği önemli bir ders var, sadece depremin kullanımları hakkında değil, daha genel olarak krizlerin kullanımı hakkında. Her kriz değişimi ve yeni yönlere doğru hareket etme fırsatlarını içerir. Krizler korkulacak veya “çözülecek” şeyler değildir; kucaklanmalı ve fırsatları keşfedilmelidir. İktidarın bizi sınırlayan yapısındaki herhangi bir çatlaktan veya kopuştan yararlanmaya her zaman hazır olmalıyız. Sadece bu yapılardan yararlananlar bu tür çatlaklardan korkmalıdır. Geri kalanımız için bunlar daha fazla özgürlüğe erişebileceğimiz açıklıklardır.

Paylaş:
Default image
Yener Çıracı
MSGSÜ- Sosyoloji YL