Postmodernizmin Yıkımı: Kültür Endüstrisi ve Metalaşan Sanat

Postmodern sanatın ortaya çıkışı, sanatta birbirini izleyen Rönesans ve Barok dönemleri arasında görülen, yalnızca biçimsel çerçevede sunulabilecek değişiklerin ötesine geçer. Bunun temel sebebi, postmodern sanatın biçimsel sanat kaygılarından uzak düşünce temellerinde kendini şekillendirmesidir. Zira fotoğrafçılığın doğuşu ile “bir fotoğrafın yapamadığını yapmak” düşüncesinin öncülük ettiği; izlenimcilik ve dışavurumculuk akımları ile başlayan modern sanat tarihi, zamanla öznesini de sorgular hale gelmiştir. Her ne kadar modern sanattan bağımsız ele alınmasa da postmodernizmin temel farkı özne üzerine bu sorgusudur. Postmodernist bir sanat eserinde anlam, bir bakış açısına göre yokken, bir bakış açısına göre sonsuzdur. Bunun sebebi, sanatçının eserinde gerçekliğin ötesinde bir kurgu oluşturduktan sonra bir özne olarak eserle izleyicinin arasından çekilip eserin anlamını ona bırakmasıdır. Üstelik bu izleyiciyle sanat eserinin arasından çekilme durumu bir adım öteye götürüldüğünde enstalasyon sanatını doğurmuştur. Enstalasyonun ortaya çıkışıyla birlikte izleyici artık sanat eserini yalnızca izlemek ve yorumlamak dışında onun aynı zamanda bir parçası olmaya başlamıştır. Bu örnekten de anlaşılacağı üzere, postmodern sanat dönemini ve postmodernist sanat eserlerini, sanat tarihinin başından bizi bu noktaya getiren diğer akımları incelediğimiz bakış açısıyla ele almak bu anlayışı kavramamıza yeterli olmayacaktır.

İlk olarak belirtmek gerekir ki postmodern sanatın özneyi ortadan kaldırmak gibi bir kaygısı yoktur. Daha da ilerisi, postmodern sanatın herhangi bir kaygısı yoktur. Çünkü Dadaizm’in belirttiği gibi sanat ölmüştür ve artık sanat için yapılabilecek bir şey yoktur. Buradan anlamamız gereken Dadaistlerin sanat yapmak istemedikleri yahut sanat kisvesi altında bir ticari alan inşa etmek istedikleri değil, sanatı öldüren, içini boşaltan unsurlara sert bir eleştiri sunmaya çabaladıkları olmalıdır. Dolayısıyla aslında postmodern sanat, modern sanatın bir adım ötesine geçen yöntemlerle; hız, teknoloji ve hatta şiddeti kullanarak sanatın metalaştırılmasını eleştirir. Bu da demek oluyor ki postmodern sanat anlayışıyla birlikte sanatın hem içeriği hem de yöntemi başkalaşmıştır. Postmodern sanat, en temelinde bir protestodur ve bu protestoyu anlamak için değinmemiz gereken iki kavram bulunur: avangart ve kitsch (kiç).

19. yüzyılın ikinci yarısında sanat terminolojisine dahil olan kitsch, sanatın değersiz ya da kötü kopyaları için kullanılan bir kavramdır. Ancak kitschi anlamak için bu tanım yeterli olmayacaktır. Kulka’ya göre kitsch bir eserin kötü bir kopya olmasının temeli, onun beğenilmemesinde değildir (Kulka, 1988). Aksine kitsch pek çokları tarafından beğenilir. Çünkü kitsch zaten genellikle beğenilen bir nesneyi ya da duyguyu, çaba harcamadan kavranabilecek biçimde betimleyen eserdir. Üstelik bunu yaparken betimlenen nesne ya da duyguyla bütünleşik bir bağ kurmamızı da amaçlamaz, kitschin etkisi anlıktır. Sanıyorum ki bu yaklaşım yalnızca postmodern sanatı değil, ayrıca günümüze değin gelen, sanattaki yozlaşmayı içeren bütün bir süreci anlamamıza da yardımcı olacaktır. Nitekim beğenilme konusu, günümüzde de üretim süreci tamamlanıp izleyiciye sunulmuş bir eserin değerlendirilmesinde sıklıkla başvurulan bir kriterdir. Ne var ki bu, sanatın temelini özümseyememiş büyük bir tüketim toplumu yanılgısından ibarettir. Kulka bu noktada kitsche örnek olarak ağlayan bir çocuk ya da sevimli bir kedinin “çoğu insanın görmek istediği ve alıştığı gibi” resmedilmesini verir. İkisi de “alıştığımız şekilde” çizildiğinde çoğumuzun üzerinde bir kavrama zorluğu olmaksızın anlık bir etki yaratır. Ancak bu etki uzun süreli yahut kalıcı olmayacaktır. İşte modern sanatın eleştirisi tam bu noktada devreye girer ve belirli kalıpların ve kuralların sanatı bir meta haline getirdiğini savunarak sanatın ihtiyacının “avangart” olduğunu söyler. Greenberg, avangardın estetik standartları savunmanın yolu olduğunu iddia ederken, bu sayede tüketimciliğin kültürün seviyesinin düşürmesinin önüne geçileceğini öne sürer (Greenberg, 1939). Bu savunu, sanatın özgürleşmek için yeni yöntemlere ve yeni fikirlere ihtiyaç duyduğunun üzerinde durur. İşte böylece sanat tarihinde ilk kez düşünce, estetiğin önüne geçmeye başlar.

İşte böyle bir ortamda ortaya çıkan postmodern sanat anlayışının, ortaya çıkış amacını koruyup koruyamadığı ve, eğer buna bir sınır çizilebilirse, başarılı olup olamadığı ise tartışmalıdır. Zira bu yeni sanat anlayışı tüketim çılgınlığının önlenemez bir hızla arttığı kapitalist bir dünyaya doğmuştur ve onu çevresindeki bu kapitalist düzenden ayırmak elbette ki mümkün olmamıştır. Sanat akımlarının etkisi üzerine en iyi karar veren mekanizma olan zamanın postmodernist sanata etkisine bakarsak kapitalizmin etkisini anlamak daha mümkün olacaktır. Günümüzde büyük şirketlerin ödenekleriyle düzenlenen sergilerde, bienallerde postmodernist eserlerin yer alması, bu eserlerin yüksek meblağlardan alıcı bulması, postmodernist sanatın ortaya çıkışıyla çelişen noktalardır. Bu da demek oluyor ki bu yeni avangart yaklaşım da sanatın tüketim kültürü tarafından değersizleştirilip özünün yok edilmesine engel olamamıştır. Aksine, bu çabaların her alanda kapitalist sistemin hâkim olduğu bir düzenin içine doğması, kapitalist düzenin onu da yıkıp egemenlik alanını sanatı da içine alarak genişletmesine sebep olmuştur. Üstelik bu dönemde gelişen teknolojinin etkisiyle çeşitliliği ve kullanımı artan kitle iletişim araçlarının bizi maruz bıraktığı enformasyon yoğunluğu zihinlerimizde bir anlamsızlık yaratmış, bu da kapitalizmin daha da güçlenmesine sebep olmuştur (Ayaz, 2016). Jameson da postmodernist düşüncenin var olduğu bu dönemi “geç-kapitalizm” olarak adlandırır. Ona göre bu dönemde önceki dönemden farklılıklar mevcuttur, bu yüzden kapitalist dönemden bir “geç” vurgusu ile ayrılır. Ancak bu farklılıklar kapitalist dönemin sonlandığı anlamına gelmez, yalnızca bu dönem daha zor algılanır, daha kapsamlı, daha az dramatik ve daha çok akıcı hale gelmiştir (Jameson, 2008). Bu da demek oluyor ki postmodern sanat anlayışı güçlü bir düşmanın daha da güç kazandığı bir dönemde kendi ideolojisiyle varlık alanını sağlamlaştırmaya çalışmıştır. Dolayısıyla eğer bir başarısızlıktan söz edeceksek bunu yalnızca postmodernist sanatçılara değil, dönemin koşullarına da bakarak yapmak gerekir.

Kapitalizmin postmodern sanatı çıkış amacından saptırarak kendi bünyesi içinde eritmesi şüphesiz Adorno’nun kültür endüstrisi tanımı kapsamında da ele alınabilir. Kültür endüstrisinde her şey tüketim içindir (Adorno, 2003). Eserlerin yeniden üretim yoluyla kopyalanıp birer ürün haline getirilmesi, sanatın da benzer şekilde izlenilen, tecrübe edilen bir şey olmaktan çıkıp tüketilen bir meta haline gelmesine yol açmıştır. Bana kalırsa bu noktada sanatın özüyle çelişen bir yöntem kullanımından söz etmek mümkündür. Çünkü yeniden üretim, sanata dair bir yöntem değil, endüstriyel süreç çarkının bir dişlisidir. Dolayısıyla sanatın içine yeniden üretim dahil olduğunda, bunun sanatın özünü yok etmesi kaçınılmazdır. Bu kapsamda izleyiciler onun arkasındaki mesajdan bağımsız olarak sanatı izlemek değil onu edinmek ve tüketmek istemiştir. Bu da postmodernist yaklaşımı bir arz talep dengesi içinde bırakmış ve onun ortaya çıkış amacının içini boşaltmıştır.

Özetlemek gerekirse, postmodernist sanat, sanatı tüketim kültürünün basitleştirmesinden kurtarmak için, avangardı yücelterek ortaya çıksa da bu amacında başarıya ulaşamamıştır diye düşünüyorum. Dünya düzeninin her parçasında egemenlik alanını genişleterek koruyan kapitalizm, postmodernizm için başa çıkılamaz bir rakip olmuştur. Postmodern sanat, kitschin sanatı yok etmesine karşı koymak için ortaya çıkmış, ancak kapitalizmin bu kadar güçlü olduğu bir ortamda ancak kitschin başka bir formuna dönüşmüştür.

Kaynakça:

Kulka, T., 1988. Kitsch. The British Journal of Aesthetics, 28(1), pp.18-27.

Greenberg, C., 1939. Avant-Garde and Kitsch. Partisan Review. pp. 34-49.

Ayaz, B. (2016). Geç kapitalizm: Medya ve sanatta içeriğin metalaşması ve anlamsızlaşması. Abant Kültürel Araştırmalar Dergisi, 1 (1) , 119-128.

Jameson, F. (2008). Postmodernizm ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı, Çev. Nuri Plümer ve Abdülkadir Gölcü. Ankara: Nirengi Kitap.

Adorno, T.W. (2003). Kültür Endüstrisini Yeniden Düşünürken (Çev. N. Ülner, M. Tüzel, E.Gen). Cogito, Sayı: 36. Sayfa: 76 -83. Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.

Paylaş:
Default image
Tayfun Tatar
ETH Zürich - Mikro ve Nano Sistemler M.Sc