Sadece Sınıf Mücadelesi İklim Değişikliğini Durdurabilir

Önsöz

İklim değişikliğinin hayatımıza etkilerini her geçen yıl daha belirgin bir şekilde görüyoruz. Aralık ayına kadar havaların soğumaması, büyük şehirlerde kuraklık alarmları verilmesi, kuraklıktan ve hava şartlarından dolayı çeşitli tarım ürünlerinin zamlanması bu etkilerin bizim gözlemleyebildiğimiz küçük bir kısmı. İklim değişikliğinin sonucu olarak sıçanlar arasında endemik bir tür olan Melomys rubicola ve pek çok canlı türünün soyu tükendi, Jakarta ve İskenderiye gibi metropollerin yanı sıra Venedik ve Rotterdam gibi dev kültür miraslarının suya gömülme riskinden dolayı boşaltılmaları söz konusu, artan sıcaklık sebebiyle Çin’de her yıl yüzlerce insan ölüyor. İklim değişikliği sorunu önü alınamayan bir çığ gibi ilerlemekte ve biz bu sorunu ne kadar görmezden gelirsek sorun da bir o kadar da çözülmez hale gelecektir.

Amerika kıtasında Bolsonaro ve Trump gibi liderlerin popülist ve sermayeci tutumları uğruna işlediği pervasız ve tamahkar ekolojik suçlar hem dünyaya hem de kendi ülkelerine geri dönülmez hasarlar verdi. Amazondaki Orman Yangınları, ABD’nin Paris Antlaşmasından çekilmesi gibi “talihsiz” olaylar durumun sağ popülizm hüküm sürdükçe iyiye gitmeyeceğinin göstergesi. Bu demek değil ki dünyada bu sorunla ilgili olumlu adımlar atılmıyor. İngiltere, Kanada, Almanya, Norveç, Rusya gibi ülkeler pandemi öncesinde ve pandemi sonrasında da planlarının merkezine iklim değişiklikleriyle ilgili düzenlemeleri koyuyorlar. Fakat tüm bu çalışmalara, düzenlemelere, milyonlar içeren bütçelere rağmen herhangi bir somut gelişim olmuyor. İşte bu tatsız çıkmazın sebebi içinde olduğumuz kapitalist sistemin çevre bilinci ile maskelenmiş hali: “Yeşil Kapitalizm” ve onun Golyatları.

Yeşil kapitalizmin dünyanın değil de milyarderlerin varlığını korumak için oluşturduğu bu fuzuli söylemlerden sıyrılıp sorunu gerçekten ele alacak çözümler üretmemiz gerekiyor. Tabii ki az poşet, pipet kullanmak duyarlı ve proaktif bir davranış fakat hayatımız boyunca plastik atıklarımızdan tasarruf etsek bile Elon Musk, Jeff Bezos, Richard Branson gibi “çevreci” milyarderlerin özel jetlerinin etkilerini örtemeyeceğiz.

Jacobin dergisindeki bu sorunları ele alan Paris Marx’ın Only Class War Can Stop Climate Change yazısını çevirdim.

Sadece Sınıf Mücadelesi İklim Değişikliğini Durdurabilir

Kaliforniya’da yangınlar şiddetlenirken, Sibirya’da donmuş toprak erirken, sıcak hava dalgaları Avrupa’yı vururken, kasırgalar ve tayfunlar daha da güçlenirken; acil bir şekilde istikrarlı iklim eylemlerine ihtiyacımız olduğunu anlayabiliyoruz. Fakat sorulacak soru bu eylemlerin neye benzeyeceği ve daha sürdürülebilir bir dünyaya geçişimizin yükünü kimin üstleneceğidir.

On yıllardır topluma verilen mesaj hep bireysel eylemlerimize yönelik oldu. Bizlere iklim krizini çözmek için ampullerimizi değiştirmemiz, verimli enerji uygulamalarına geçiş yapmamız, hibrit ya da elektrikli araç almamız, evlerimizi daha iyi yalıtmamız, plastik poşet kullanmamamız ve kişisel tüketimimizi farklı yollardan azaltmamız söylendi.

Bu eylemler şüphesiz pozitif değişikliklerdir, fakat karşı karşıya olduğumuz krize cevap olacak nitelikte değiller ve bu eylemler gerçek iklim krizinden sorumlu olanlar hakkında bizi yanlış çıkarımlara yönlendirebilirler.

İklim krizini devam ettiren etmenlerden birisinin dünya nüfusunun çok fazla olması hakkında gittikçe büyüyen bir tartışma bulunmakta. Bu insanlar, dünyanın aşırı kalabalık olduğunu ve bu yüzden emisyonların bu kadar yüksek olduğunu söylüyorlar. Bu görüş ekseriyetle insan nüfusunu azaltmak için bir soykırıma ihtiyaç olduğuna inanan eko-faşistler tarafından ifade edilmektedir. Ancak aşırı nüfusa dair tartışma, aynı zamanda primatolog Jane Goodall ve doğa bilimci Sir David Attenborough gibi önde gelen liberal figürler tarafından da bahsedilerek, iklim değişikliğini neyin tetiklediği üzerine yanıltıcı ve rahatsız edici sonuçlara yol açtı.

Kişisel tüketimimize odaklanmak hepimize eşit bir şekilde sorumluluk yüklerken, nüfus artışına odaklanmak, suçu, son yıllarda nüfusun artmaya devam ettiği Afrika ve Asya ülkelerine kaydırıyor. Fakat bu insanlar dünya genelinde en düşük karbon ayak izine sahip insanlar, gezegeni ısıtan sera gazlarını hangi bölgelerinin yaydığına baktığımızda cevap apaçık ortada. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa.

Fakat suçu tüm Amerikalı ve Avrupalıların üzerine atmak büyük resmi kaçırmamıza sebep olur. Yeni çıkan Oxfam raporu, dünyanın en zengin %1’lik kısmının en fakir %50’lik kesimin 2 katı kadar karbon emisyonundan sorumlu olduğunu gösteriyor. Bu gösteriyor ki Kuzey Yarımküre’deki işçi sınıfı önerilen tüm bireysel eylemleri gerçekleştirse veya Güney Yarımküre’deki fakir insanları çocuk sahibi olmamaya zorlasak bile, bu yine de sorunun çözülemeyeceği anlamına geliyor.

Elimizde kalan karbon bütçemiz dünyadaki elitlerin lüks yaşamlarını sürdürmeleri için feda oluyor, onlar istedikleri izlenimi verebilsinler diye iklim konferanslarına özel jetleriyle geliyorlar. Virgin Şirketler Grubu’nun kurucusu Richard Branson çevresel sorumluluğa sahip olduğu imajıyla insanları kandıran bu milyarderlerin başını çekiyor, kendi havayolu şirketlerini büyütürken tutmayacağı iklim vaatleri veriyor. Benzer şekilde Elon Musk, toplu taşımayı eleştirip yüksek hızlı raylı sistem projelerini durdurmaya çalışırken, daha çok araba satmak için iklim değişikliğini umursadığını iddia ediyor.

Ama belki de Jeff Bezos bu milyarderler arasında çevresel sorumluluk temasını en çok istismar eden figür olarak öne çıkıyor. Bu yılın başlarında, Amazon CEO’su 10 milyar dolarlık Bezos Dünya Fonu için basında övgü topladı – bir Seattle stadyumunun iklim vaatleriyle yeniden adlandırma haklarını bile satın aldı! Ancak fondan henüz herhangi bir hibe verilmemişken Amazon, petrol ve gaz şirketlerinin fosil yakıtlarını daha verimli bir şekilde çıkarmasına yardımcı olmaya devam ediyor.

Bu milyarderler, kapitalizmin iklim krizini çözebileceğini, yatırımlarının emisyonları azaltacağını ve sürdürülebilir bir geleceğe yol açacak yeni bir “yeşil kapitalizm” biçimi yaratacağını iddia ediyor. Hükümetler de bu mitlere kanıyor ve bu mitleri pandemi kalkınma planlarının merkezine koyuyorlar.

Temmuz ayında İngiliz hükümeti, ülkeyi “yeşil inovasyon” konusunda ön plana çıkarmak için 350 milyon sterlinlik bir kalkınma planını duyurdu- ihtiyaç duyulan yatırım için okyanusta bir damla misali. Tahmin edilebileceği gibi, bu plan zenginlerin refahına dokunmamak için ne özel jetlerin yasaklanmasını ne de zenginlerin kar ettikleri kirli endüstrilerle ilgili bir düzenleme içeriyordu.

Bu arada, Amerika Birleşik Devletleri’nde Başkan Donald Trump’ın bir iklim planı yok, ancak Joe Biden bile yenilenebilir enerjiye ve elektrikli arabalara değiniyor, şarj istasyonları ile yeni otoyollar vaat ediyor fakat hidrolik kırmayı(fracking)[1] yasaklamayı reddediyor. Kuzeyde, Başbakan Justin Trudeau’nun yakın zamanda yaptığı taht konuşması, iklim eylemlerini Kanada’nın pandemi kalkınmasının “mihenk taşı” haline getirmeyi vaat ederken, elektrikli araçları merkeze alıyor, bu araçlar için daha fazla bileşen çıkarıyor ve hidroelektrik enerjisine daha fazla yatırım yapıyor. Fakat bu girişimlerin çevresel etkileri konusunda sessiz kalıyor.

Yeşil kapitalizm, ısınmayı 1.5ºC’nin veya hatta 2ºC’nin altında tutmak için gerekli olan ölçekte eylemlere asla olanak tanımayacaktır çünkü ilk etapta iklim krizini körükleyen güçlü insanlarla ve endüstrilerle yüzleşmeyi reddediyor. Yeşil kapitalizm, orta sınıfın içini boşaltırken, sorumluluk yükünü gerekli değişiklikleri yapmak için çok az gücü olanlara, küresel yoksullara değilse de halka kaydıran iklim söyleşileri üretirken, tüm kar ve faydanın tepeye akmasını sağlamaya devam ediyor.

İhtiyaç duyduğumuz iklim hareketi, bahsedilen zenginlerle yüzleşmemiz ve farklı bir toplum anlayışıyla organize olmamızı gerektirmektedir. Bu sadece zenginlere daha fazla vergi ödettirmek anlamına gelmiyor, onların servetini katlanarak büyüten, gezegenimize sonsuz bir ham madde hazinesi gibi davranmalarını sağlayan, gezegeni ısıtan emisyonları üretebildikleri ekonomik yapının yıkılması anlamına geliyor.

Ya kapitalizme ve onun galiplerine karşı çıkacağız, ya da iklim krizini durduramayacağız, iklim mültecilerine yardım edemeyeceğiz ya da eko faşistlerin aşırı nüfus mitinin önüne geçemeyeceğiz. Roxa Luxemburg’un söylediği gibi, seçeneğimiz ya sosyalizm ya da barbarlık. Yeşil kapitalizm bizi kurtarmayacak.

 

[1] Doğa için oldukça zararlı olan hidrolik kırma, belli bir hidrolik sıvının yerin binlerce metre altındaki tabakalara tazyikli bir biçimde pompalanarak, daha önce mümkün görülmeyen kaya gazı ve türevlerinin çıkarılmasını esas alan mevcut bir tekniğin sadece geliştirilmiş halidir.


Kaynakça

1) Wang, Yanjung, et al, “Tens of thousands additional deaths annually in cities of China between 1.5 °C and 2.0 °C warming”, Nature Communications, 06 August 2019, www.nature.com/articles/s41467-019-11283-w

2) Howard, Brian Clark, “First mammal species recognized as extinct due to climate change”, National Geographic,  20 February 2019, www.nationalgeographic.com/news/2016/06/first-mammal-extinct-climate-change-bramble-cay-melomys/

3) Lakritz, Talia, “11 sinking cities that could soon be underwater”, World Economic Forum, 10 September 2019, www.weforum.org/agenda/2019/09/11-sinking-cities-that-could-soon-be-underwater/

 

Paylaş:
Default image
Mehmet Emin Eraslan