Tarihi yeniden düşünmek ve bugünden itibaren yeniyi yaratma teşebbüsünde bulunmak bizler için siyasal faaliyete ilişkin temel motivasyonlardır. Bu dönüşüm fikrinin neticesinde, siyasal kavramlara metafizik konumlar bahşetmek yerine kimi deneyimleri yeniden gündeme getirmeyi ve kavramsal tartışmayı derinleştirmeyi önemsemekteyiz. Doğruluğu kendinden menkul olduğu ileri sürülen siyasal düşünce ya da tutumlara bağlanma alışkanlığı, Türkiye siyasetindeki mevcut krizler sebebiyle meşrulaştırılmakta ve gün geçtikçe artan bir etki alanına sahip olmaktadır. Siyasetin akışkan ve olumsal mahiyette bir mücadele alanı olduğunu hatırlatmak adına Josh Pallas’ın kaleme aldığı metnin Türkçeye çevrilmiş halini sitemizde paylaşmayı tercih ettik.
Bu metinde Fransız kolonisi Martinik’te doğan Frantz Fanon’un kendi deneyimlerinden yola çıkarak geliştirdiği devrim düşüncesi değerlendiriliyor. Fanon’un devrim hareketi ile şiddet arasındaki ilişkinin çeşitli pratiklere yol açabileceği yönündeki vurgusunu dikkate değer bulmaktayız. Fanon, kendi tartışmacı üslubunu öngörüleriyle harmanlayarak kapanmış bir tarih anlayışının dayattığı sınırlılığı aşabilmiştir. Ona göre sömürgecilik faaliyetinin şiddeti araçsallaştırarak kendisini ortaya koyması, sömürgecilikten arınmak için verilen mücadelede şiddeti gerekli kılmıştır. Öte yandan, belli bir yönetim projesi olmadan gerçekleştirilen bağımsızlaşmanın arkaik problemleri yeniden üretebileceğine dair uyarılarda bulunmuştur.
Fanon’un geliştirdiği düşünce üzerinden yapılan değerlendirmeler, siyasetin dışarıda bulunan kitle ile bir alışveriş ilişkisi kurmaktan ibaret olamayacağını ifade etmektedir. Aksine, bu metinde toplumsal dönüşümü ve özgürleşmiş kimliği inşa etmenin incelikleri serimlenmektedir. Bu yönüyle, kimi kesimlerin yaptığı gibi şiddet nosyonunun bir kışkırtma unsuru ya da hiyerarşi kıstası olarak kurgulanmasının da önüne geçilmiştir. Fanon’un paylaşmış olduğu uyarılar ile Türkiye’de bir dönüşüm ve inşa projesi olmadan elde edilecek seçim zaferinin beraberinde getirebileceği felaketler arasında yakınlıklar kurulabilir. Bu sebeple, tam da bu dönemde, mevcut krizlerin ileride yeniden deneyimlenmemesi için hazıra konmacı anlayıştan vazgeçilmesi ve geçmişin irdelenmesi faydalı olacaktır.
Keyifli okumalar.
Fanon – Devrim
Sömürgeden bağımsızlaşmanın çıplak gerçeği, bizler için ondan doğan kavurucu mermileri ve kanlı bıçakları çağrıştırıyor. Baştan söylemek gerekirse, bağımsızlaşma ancak iki taraf arasındaki ölümcül ve kararlı bir mücadelenin ardından gerçekleşebilir… Bu, olayların başına sonuncuyu yerleştirme ve adımları hızla atma amacını destekler niteliktedir (bazıları bunu çok hızlı bulmaktadır). Organize bir toplumu karakterize eden ve iyi bilinen adımlar, sadece teraziyi lehimize çevirmek için elimizden gelen her şeyi yaparsak muzaffer olabilirler. Tabii ki bu adımlara şiddet de dahildir (Fanon, 1963: 37).
Frantz Fanon, Cezayir’de devrimci olarak yaşadığı deneyimlerini bir devrim teorisi geliştirmek için kullandı. Fanon, bir Fransız kolonisi olan Martinique’te (Martinik) doğdu. Sonrasında Cezayir’de mesleğini icra etmeden önce Fransa’da psikiyatri eğitimi aldı. Cezayir’deki politik durumdan rahatsız olduktan sonra Fransızlara karşı devrime katılmaya karar verdi. Fanon’un bize sunduğu siyasi teori, sömürgeciliği devletten çıkarmak için şiddetin ne kadar gerekli olduğunu vurguluyor. Fanon aynı zamanda nelerin bir devrimin başarılı olmasına yardımcı olacağını ve bu yolda kaçınmamız gereken tuzakları gösteriyor.
Fanon, tüm sömürgecilik anlayışını tamamen şiddet tarafından hükmedilen bir kavram olarak ele alıyor. Ona göre şiddet, sömürgecilerin, sömürdükleri halk üzerindeki egemenliklerini sürdürmek için kullandıkları bir araçtır. Fanon, şiddet kullanımının neden bir gereksinim olduğu sorusuyla yoğun bir şekilde ilgilendi. O, Fransızların sömürge halk hakkında fikirlerinin ırkçı olduğunu düşünüyordu. Fransızların onlar hakkındaki düşüncesi ise “değerlerin düşmanı, bu kapsamda o mutlak kötüdür.” şeklindeydi (Fanon, 1963: 41). Başka bir deyişle, Fransızlara göre, sömürülen halk rasyonel bir şekilde düşünemez, mantık kuramaz, anlayamaz ve bu yüzden onlara elde olan tek yöntemle hükmedilmelidir: şiddet. Sömürülen halk sömürge yoluyla o kadar “insanlık dışı” hale getirilmiştir ki “bu onları bir hayvana dönüştürmüştür.” (Fanon, 1963: 42). Fransızlar, Cezayirlilerin doğasında bedbaht, geri ve kabileci geçmişleri olduklarına dayanarak onlar üzerinde hakimiyeti ve düzeni bir tek şiddet yoluyla sağlayabileceklerini düşünmektedirler (Fanon, 1952: 5.ci ve 6.ncı bölümler). Fanon’a göre sömürgecilik, “siyahlığın” kültürel bağlam olarak sömürgeleştirilmiş kişinin hayatının her yönüne hakim olma biçimiyle tanımlanmıştır, bunu da şöyle açıklar:
Kapalı çevredeki birkaç uyumsuzluk dışında, her nevrozun, her anormal tezahürün, her duygusal eretizmin… kültürel ortamın ürünü olduğunu söyleyebiliriz . Başka bir deyişle, bir dizi önerme, yavaşça ve ince bir şekilde… kişinin zihnine girebilir ve ait olduğu grubun dünyasına bakışını şekillendirebilir… Bu dünya görüşü bir beyazın gözündendir çünkü bu dünyada hiçbir siyahi ses var olamaz. (1952: 152)
İşte bu sebeple, sömürgeciler, Cezayirli zihnini anlama biçimleri yüzünden şiddeti kullanırlar. Sömürgeciler, Cezayirlilerin akıldan, mantıktan anlamayacaklarını düşünürler. Onlar bu ırkçılaşmış fikirlerini sömürdükleri toplumla o kadar içselleştirmişlerdir ki sömürge öznesini insandan aşağı bir varlık olarak görürler. Bu yüzden de sömürge mantığıyla bakıldığında, kontrolü ve baskıyı sürdürmek için şiddet kullanımı zaruri olarak görülmektedir.
Yani Fanon’a göre, sömürgecileri devletten atmak için şiddeti kullanmak kesinlikle gereklidir. Fanon, şiddetin sömürge öznesi için de faydalı bir süreç olduğu yönündeki güçlü görüşüyle bağ kurarak, “sömürgeleştirilmiş insanlar için bu şiddetin, onların karakterlerine olumlu ve yaratıcı nitelikte yatırım yaptığını” ileri sürüyor ve şöyle devam ediyor: “Şiddetin uygulanması onları bir bütün olarak birbirlerine bağlar… İnsanlar birbirini tanır ve bu ulus gelecekte bölünemez böylece silahlı mücadele halkı harekete geçirir” (1963: 93). Devrimci şiddetin bir toplumu tek bir amaç için birleştirip o toplumu birbirine bağladığı görülmüştür. Bu süreç onlara güç verir ve insanlarda bir toplum bilinci oluşturduğu ölçüde devrimin başarısı için elzemdir.
Tek bir amaç uğruna toplumun birleşme duygusu o devrimin başarısı için çok önemlidir. Bireyler, uzun bir süre boyunca sömürgecilik tarafından ezildikten sonra, benzer durumda olanlarla dayanışma hissettiklerinde, devletlerini tekrar kazanmak için kişisel katarsis duygusuyla bağlantılı ortak bir amaç bulmaya başlarlar (Fanon, 1952: 145). Fanon sömürgecilerin baskılarından çıkıp başkalarıyla ortak bir amaç hissetme deneyimlerini anlattığı In Black Skin, White Masks eserinde bu durumu şöyle anlatıyor:
Eğer benim için ortak geçmişe dayalı bir pratik dayanışma sorunu ortaya çıktıysa, bu ancak kendime ve komşuma adanmışlığımla birlikte, yeryüzünde hiçbir halk bir daha boyun eğmesin diye, hayatım boyunca savaşacağım ölçüde olmuştur. (1952:227).
Sömürgecilik, sömürenler arasında ortak bir adaletsizlik algısı oluşturur. Fanon bu algının nasıl harekete geçirici bir güç olduğunu şöyle ifade ediyor, “[D]ekolonizasyon, insanları radikal bir karar aracılığıyla, onun heterojenliğini ortadan kaldırarak ve onu ulusal, bazen ırksal bir temelde birleştirerek kaynaştırır.” (1963: 46). Fanon, devrimci şiddetten yola çıkarak şunu not ediyor: “ortak bir dava, ulusal kader ve kolektif bir tarih düşüncesi” yeni bir siyasi topluluğun inşası için olumlu temeller atabilir (Fanon, 1963: 93). Yani Fanon için, eğer şiddet doğru şekilde kullanılırsa, yeni bir siyasi topluluğun inşası için sağlam temeller oluşturma kabiliyetine sahiptir.
Bahsettiğimiz ortak amacın yaratılması için bu devrimci harekete herkesin dahil edilmesi elzemdir. Fanon, çalışmalarında kadınlardan nadiren bahseder fakat A Dying Colonialism eserinin Algeria Unveiled bölümünde Cezayirlilerin, kadınları devrimlerine nasıl başarılı bir şekilde dahil ettiklerini anlatıyor (1959: 35-68). Bu öyle bir zamanda ve öyle bir toplumda başarılmıştı ki kadınlar hala evlerinde özel alanlarında kapalı duruyordu ve toplumda bir role sahip olmaları beklenmiyordu. Fanon, devrimin her adımında kadınların nasıl dahil edildiğini ve peçelerini siyasi bir protestonun parçası olarak kullandıklarını anlatır. Aynı zamanda özgürlük hareketinden faydalanıyorken sömürgeciler için zararsız görünmeye özen gösterdiklerini belirtir (1959: 66-68). İlk başta kadınlar, toplantılar için mesaj kuryeleri ya da nöbetçi olma görevlerini üstlenir (Fanon, 1959:50-52). Fakat zaman içinde, silah kuryeleri haline gelirler ve “terör” saldırılarında yer alırlar (Fanon, 1959: 54-55). Sömürgeciler, kadınların da devrimde yer alıp devrimcileri desteklediğini anladıklarında, peçelerini direniş simgesi olarak kullanan kadınları hedef almaya başladılar (Fanon, 1959: 60-68). Fanon, tüm devrimci hareketin, kadınların devrime katılımına değer verdiğini, onları desteklediğini ve kadınların bahsi geçen devrimin paha biçilemez bir parçası olduklarını söylüyor (Fanon, 1959: 60). Öyleyse Fanon’a göre, güvenilir ve herkes tarafından paylaşılan bu davanın ilerletilmesi için toplum her yönüyle devrim lehine seferber edilmelidir.
Fakat bahsedilen şiddetin eksileri de vardır. Devrimlerde devasa bir insan zayiatı söz konusudur. Fanon, bu konuyla ilgili hüsranını The Wretched of the Earth adlı kitabında şöyle belirtmektedir, “yerli işkenceye uğradığında, eşi öldürülünce ya da tecavüze uğradığında o kimseye yakınamaz” (Fanon 1963: 92). Fanon burada şiddeti, sömürgeciliğin para birimi olarak görüyor ve şiddetin artık sömürülen halk için günlük hayatın her alanında olağan bir şey haline geldiğini düşünüyor (Fanon, 1963: 61). Ona göre sömürgeciliğin kapsadığı bu fiziksel şiddet, sömürge öznesinin insanlığının “sistematik olumsuzlanması” ile durumu daha da kötüleştirir (Fanon, 1963: 250). Fanon’un çalışmalarında açıkladığı örnek olaylardan birkaçı anlatılacaktır. Tüm bu vaka çalışmaları hem fiziksel hem de zihinsel travma içermektedir.
Şiddetin büyük fiziksel ve zihinsel sonuçları bulunmaktadır, yani şiddet sırf şiddet uygulamak için var olmamalıdır. Fanon’a göre şiddetin açıkça belirlenmiş bir amacı olmalıdır. Fanon, bu konuda bizi şöyle uyarıyor:
Sömürgeci savaş düzenini elindeki asgari düzeyde silahlarıyla karşılayan militan, her şeyin ona çok daha basit geldiği zamanlarda, sömürgeci zulmünü yıkarken başka bir sömürü düzeni inşa ettiğinin farkına varır. Bu keşif onun için tatsız, acı ve moral bozucudur (Fanon 1963: 145).
Dekolonizasyonun ne zaman olacağına dair net bir vizyon ve planları olmasaydı, Cezayirliler baskı ve şiddete dayalı ilişkileri tekrar üretme batağına düşeceklerdi ve bu sefer eskisiyle tek fark güç ilişkisindeki tarafların değişmesi olacaktı. Fanon, tüm devrimcilerin -sadece siyasi elitin değil- yeni gerçeklik oluşturulurken bu siyasal süreçte yer almasının önemini vurguluyor, bu davranışın devrimci grup arasındaki ayrışmayı ve yabanlaşmayı önleyeceğini belirtiyor (1963: 81). Fanon ayrıca, devrimcilerin “geleceklerini yaşayan bir tanrının ellerine” vermemeleri gerektiği konusunda onları uyarıyor(1963: 94). Bu nedenle Fanon, devrimcilerin kaderlerini siyasi elitlere emanet etmemeleri ve sömürge iktidarı kaldırdıktan sonra olacaklar için net bir plan ve vizyon olmasını önceden sağlamaları gerektiği konusunda devrimcileri uyarıyor.
Ancak Cezayir gibi bu kadar uzun süredir sömürge yönetimi altında ezilen bir yerde bu oldukça zor. Bu bağlamda siyasi liderlerin yüzleştiği zorluk “kurtuluş mücadelesini daha önce şiddete tutunmuş içeriği dışında düşünmemiş olan ülke halkını” yeni siyasi gerçekliği kurmak için düşünen ve bunu önemseyen bir halka dönüştürmektir (Fanon, 1963: 127). Dekolonizasyondan önce bile, Fanon, “meşru bir intikam arzusu”nun bir kurtuluş mücadelesini sürdüremeyeceğini rapor ediyor (1963: 139). Sonrasında Fanon şöyle belirtiyor, “Devrimde yer alan insanları olgunlaştırmak, devrimin organizasyonunun bütünlüğü ve liderlerinin yüksek entelektüelliği ile kolay hale getirilebilir.” Fanon, bu organizasyonun ve entelektüellik seviyesinin zamana dayanabilmesinin ve devrimcilerin kontrolü ele almasıyla entelektüelliğin zirveye çıkmasının gerekli olduğunu belirtir (1963: 146-147). Basitçe anlatmak gerekirse: devrimcileri organize eden herhangi bir koordine plan ya da kontrol mekanizması olmaksızın şiddet, daha fazla şiddeti ve kana susamışlığı doğurur. Plansız bir devrim, bu merhametsiz katliamda kendilerini kaybeden ve bağımsızlıklarına ulaşma odağından şaşan sömürge halkını, şiddetin onarıcı ve arındırıcı etkisine ulaştırmakta başarısız olacaktır. Kaderlerini körü körüne tek bir karizmatik lidere emanet etmeyen insanlar ile devrim yönetiminin, yeni bir devlet kurma projesinde halkı arkasına alması arasında dengeleyici bir eylem olmalıdır.
Eğer liderler geri kazanılan devletin kontrolünü sürdürmede başarılı olurlarsa, bu devletin kapasitesini geliştirmek onların bir sonraki görevi olur. Fanon, “kendisini ulusal hükumet olarak adlandıran bir hükumetin, ulusun bütünlüğü için sorumluluk alması gerektiğini” ve bunun kadınları, gençleri ve toplumun uçlarında yaşayan insanları kapsaması gerektiğini belirtiyor (1963: 201-202). Bu bağlamda insanlar, “ulusal ve sosyal özgürlüklerin savunulması” amacına adanmış, yeni bir “mücadele birimi” haline getirilmelidir (Fanon, 1963: 202). Kısacası, şiddetle başa gelen sonraki hükümet “tüm yurttaşlarına saygınlıklarını geri verme” yükümlülüğünü sağlayamazsa insanlar yeniden marjinalleştikçe toplum hızla bir şiddet döngüsüne girecektir (Fanon, 1963: 205). Bu nedenle, iyi bir organizasyon ve sağlam bir ulusal topluluk inşa etme adanmışlığı olmaksızın şiddet, yıkıcı olacaktır. Arındırıcı şiddet yalnızca özgür ve barışçıl bir toplumun sonu için bir araç olarak kullanılabilir.
Sömürge hükumetini devirdikten sonra yeni bir kültürel kimlik oluşturmak son derece zordur. Fanon, uzun bir sömürgeleştirme döneminden sonra “ulusal kültür stokunda gerçek bir zayıflama meydana geldiğini” belirtiyor(1963: 238). Sömürge öznesinin kimliğini yadsımayı amaçlayan bir sömürge yönetimi altında yıllarca yaşadıktan sonra, yeni özgürleşen sömürge öznelerinin, onarmak istedikleri kimliği geri kazanmaları da zamanla zorlaşır. Fanon, “kendi halkınızın özüne geri dönmenin, kirli bir serseri olmak, olabildiğince yerli biri olmak ve daha gelişemeden kanatlarınızın kesilmesi” anlamına geldiğini belirtir (1963: 221). Burada kastedilen kanatlar, sömürge öznesinin, sömürge yönetimi altında geliştirdiği hayatta kalma yollarıdır. Sömürülen insan, sömürge yönetimi altında huzurla yaşamak ve zulümden kaçınmak için davranışlarına dikkat etmelidir. Sömürge öznesinin hayatını sürdürmesi için elzem olan bu belirli yollardan bir anda kurtulması zordur. Fanon, pozitif bir ulusal kimlik inşa edememenin sonucunu şöyle özetliyor: “Ciddi psiko-duygusal yaralanmalarla beraber dayanak noktası, ufku, rengi, devleti, kökü olmayan bireyler ortaya çıkacaktır.” (1963: 218). Yeni ve güçlü bir ulusal kimlik inşa edilsin ya da edilmesin, sömürülen halk uzun süre korku ve zulüm altında yaşadıktan sonra kendileri için pozitif bir kimlik yaratmaya çalışırken de psikolojik travmadan muzdarip olacaklardır.
Böylece, Fanon için, sömürge yönetimini yenmenin tek yolu devrimci şiddettir. Çalışmalarında, devrimcilerin hangi yollarla başarıya ulaştıklarını ve hangi yollarla başarısız olduklarını göstermektedir. Fakat, bahsedilen şiddetin başarısı tüm toplumun tek bir amaç uğruna harekete geçtiği bir mobilizasyonun üzerinde temellenmesine bağlıdır. Şiddet başlı başına var olmamalıdır, sadece insanlık onurunu geri kazanma amacını taşıyan, popüler ve katılımcı bir hareket nezdinde var olmalıdır. Fanon ayrıca, sömürgeciliğin ve şiddetin getirdiği zorlukları kabul eder. Şiddetin fiziksel ve zihinsel bir bedeli olduğunu, uzun süre boyunca karalandıktan sonra pozitif bir kimliğe kavuşmanın zor bir süreç olduğunu belirtir.
Josh Pallas Wollongong İnsan Bilimleri ve Sanat Üniversitesinde (NSW, Avusturalya), Hukuk Fakültesinde, Siyaset ve Uluslararası ilişkiler bölümünde araştırma yardımcısıdır.
Fanon, F. 1952, Black Skin, White Masks, Markmann, C.L. (trans.), Grove Press, Chippenham, UK
Fanon, F. 1959, A Dying Colonialism, Chevalier, H. (trans.), Grove Press, New York, USA
Fanon, F. 1963, The Wretched of the Earth, Farrington, C. (trans.), Grove Press, New York, USA
Fanon, F. 1964, Toward the African Revolution, Chevalier, H. (trans.), Grove Press, New York, USA
Metnin Aslı: https://criticallegalthinking.com/2016/01/22/fanon-revolution/
Görsel: Brahim Haggiag (center, with arm outstretched) as revolutionary leader Ali La Pointe in a scene from Gillo Pontecorvo’s THE BATTLE OF ALGIERS (1965). Photo courtesy Rialto Pictures.