Kirene Okulu, Freud ve “Filtre Kahve ile Papatya Çayı”  

Kirene okulu, insan doğasının tekrar sorgulanması ile ortaya çıkmış Kireneli Aristippos tarafından kurulmuş hedonist bir okuldur. Aristippos Sokrates’in öğrencilerinden, okulun sorgulama temeli de Sokratesçi felsefeye dayanıyor.

Okul, kinizmin birçok gereksinimlerden uzak durmayı amaçlayan ve katı ahlaki tutumlara sahip yaklaşımına karşı doğmuştur. Bu yazıda okulun hazcı yaklaşımının günümüzle ilişkilendirilmesini amaçlıyorum ancak peşinen kinizme bakılmasında fayda olacaktır.

Kinik filozoflar, içsel bağımsızlıklarını ve özgürlüklerini kazanmak için dışsal bağımsızlıklarından arınmayı seçerler. Toplumsal ihtiyaçlardan uzaklaşmak, toplumun ahlaki öğretilerin ayrı bir hayat sürmek de hanelerine yazılır pek tabi. En ünlüleri de Diyojen dersek hata yapmış olmayız. Diyojen’in Büyük İskender’le meşhur diyalogu da Kinik anlayışın özeti niteliğindedir. İskender Diyojen’in ününü duyar ve karşılaştıklarında benden ne ihsan istersin der. Diyojen de gölge etme/güneşimden çekil der. Eeh ‘’başka ihsan istemem’’ diye devam ettirirler genelde bu cümleyi ama Diyojen’in felsefesine göre ortada ihsanlık bir şey yok, ben sanmıyorum bunu dediğini. Yine de Büyük İskender’in iktidarına dahi tamah etmeyen bir anlayış işte. Artık yüzyıllar öncesinin karalama kampanyası mıdır, yoksa basbayağı öyle midir bilemiyorum ama Kiniklere yapılan isim yakıştırması Yunanca Kynikos kelimesinden geliyor. Köpek gibi anlamında kullanılır. Giyimine kuşamına önem vermeyen, fıçıda yaşadığı mezarlık kenarlarında yattığı rivayet edilen Diyojen düşünülünce en azından iddiayı ciddiye almak gerektiğini söyleyebilirim. Evet Kiniklerden bahsimiz böyleydi. Gelelim Kirene okuluna…

Kirene okulunun çıkış sorusu Sokrates’in öğrencilerine sorduğu ‘’doğru yaşamak nedir?’’ sorusudur. Bu soruya da hazza ulaşmak cevabını vermişler ki hazza temaslarını yakından inceleyeceğiz. Sokrates’in iyi ve mutluluk tanımlarını, haz veren her şey iyidir ve mutluluğa götürür anlayışı ile yeniden yorumlamışlardır. Ancak bu okulun saygın bir görüşe sahip olduğu söyleyeceksek nedenini şöyle yorumlarım; hazza ulaşmak için en önemli koşulun bilgi olduğu savunulmuştur. İnsanın sahip olacağı hazzın hayvanlarınkinden farkı bilgi yolunun tercih edilmesidir. Bir de öyle ki bilgi insanı, hazdan uzaklaştıran önyargılardan, batıl inançlardan ve menfi eğilimlerden uzak tutar. Aman aman kutsallaştırmayayım ama onlara göre hayattan zevk alan ve hazza ulaşmaya çalışan kişiler bilgedir.

Kinik okuldan bariz farkı, dünya nimetlerini terk ederek değil onlara sahip olarak özgürleşeceklerine inanmalarıdır. Tam da bu noktada aklıma Jean-Jacques Rousseau’nun şu sözü aklıma geldi; ‘’İnsan özgür doğmuştur ama her yerde zincire vurulmuştur.’’. Acaba zincire vurulacağımız düzenden tamamen uzaklaşmak mı özgürlüğü temin edebilecektir ancak, yoksa o zincirlere de sahip olmanın bir yolu var mıdır… Neyse, bu sorunun cevabını yetkililere bırakıyorum. Ama durum böyle işte. Not düşelim, kinikler gibi kireneliler de bireyci anlayışın gelişmesine katkıda bulunmuşlardır. Din konusunda iki görüş de karşı cephededir, bir dogma olarak görmüşlerdir.

Kirene okulu, mezuniyet dersini de aktarıp yaşadığımız günlere yaklaşmak istiyorum. Okulun müdürü ve kurucusu Aristippos’un dediği şudur ki; ‘’Hazzın nereden geldiği önemli değildir, önemli olan gelmesidir.’’.  Aristippos hazlar arasında bir nitelik değerlendirmesi yapmamıştır. Önemli olan niceliktir.

Old School’un hazcı anlayışını anlatmaya çalıştık. Şimdi de Modern Times’ hazcı anlayışının temsilcisi Sigmund Freud’un Pleasure Principle’ından söz edelim. Zevk ilkesi olarak adlandırılan bu kavram, Freud’un psikanalitik kişilik kuramında tüm gereksinimlerin, arzuların ve dürtülerin derhal yerine getirilmesini isteyen id’in itici gücüdür. Bildiğiniz gibi açlık, susuzluk, cinsel ihtiyaçlar gibi temel dürtülerin arzulanması için işte bu ilke motive edici güçtür. Temel hazların karşılanmaması bünyede kaygı ve gerginlik hallerini oluşturuyor. İşte Freud bu kaygının ve gerginliğin oluşması durumunun insan doğasına aykırı olduğunu söylüyor. Ben Kirene okulu ile ilişkilendireceksem Freud’un düşüncelerini; bizzat her hazzımıza ulaşalım diyor demem ama hazları yaşamayı yine kaygı ve gerginlikten (Kirenelilerin acıdan kaçtığı gibi) kaçmak olarak anlatıyor.

Freud olgunluk ile birlikte Reality Principle’ın işlemeye başladığını söyler. Gerçeklik ilkesi ile kişi hayatın gerçeklerine göre kaygı ve gerginlikten kaçıyor. Arzulanan aktiviteye ulaşma sürecinde kişinin fiziksel durumu, içinde bulunduğu toplumun şartları gibi etkenler dahil oluyor. Finalde alınacak hazza en az miktarda zeval gelmesi amaçlanarak bir bodoslama yönelmeme hali olarak algıladım ben. Yani her durumda kişi mutluluğu istiyor.

Yirmi birinci yüzyıl itibari ile hazcı anlayışlar üzerine böyle felsefe pencereleri, psikoloji kapıları açmak isterdim. Ancak naçizane kendi hayatımdan alıntılar yapacağım. Uyku insanın en önemli ihtiyaçlarından, vazgeçmeyi mümkün olmayan ve tolerans eşiği en düşük aktivitesi. Benim uyku ile münasebetimi sorgulamam ise yalnız kaldığım bir zaman dilimine denk geliyor. Bir seneye yakın süren ilişkim sonlanmıştı, üzerinden de birkaç ay geçmişti. Mutfakta dönemin kız arkadaşının aldığı papatya çayı duruyordu. Rahat uyumam için hediye edilmişti. Bitki çaylarını da severim, keyifle tüketirim. Sonra fark ettim ki bir önceki ilişkimde de güzel bir filtre kahve hediye almıştım. O da rahat uyanmam, kendime gelmem içindi. Muhtemelen bende sorun vardır, ama bu küçük detayı görmezden gelmenizi rica ederek beraber kafa yormayı çok isterim. Hanımefendiler (çok iyi insanlardı, çok mutlu olsunlar kalan ömürlerinde) yaşanan ilişkiler itibari ile benzer şiddette haz yaşamama sebep oldular kendi adıma konuşmam gerekirse. Ama karakter olarak biri uyarıcı, diğeri ise yatıştırıcı kimlikteydi. İnsan doğasının, yapısı gereği hazza meyli olduğu aşikar. Yukarıda bahsettiğimiz gibi öncelik midir, tek rota mıdır karar vermek size kalsın ama hedonik gerçeklerin reddedilemeyeceği kanaatindeyim. Bu noktada ise hazzın niteliği mi daha değerlidir, yoksa niceliği mi kesinlikle sorgulanmalı. İlk başta Kirenelilere göre niceliğin değerli görülmesi yadırganabilir. Ancak ben içtiğim papatya çayında da filtre kahvede de aynı mutluluk hissini yaşıyorum. Olaya gastronomik bakmazsak bu içecekler konusunda; birbirine neredeyse zıt nitelikte hazların aynı şiddette mutluluk verdiğini sorgulamak yararlı olacaktır. Uyarıcı ya da yatıştırıcı… Farklı etkinlikler, farklı insanlar, farklı düşünceler hedonik açıdan aynı olabiliyor. İşte ben mutfağa girdiğimde bunları düşündüm, herkese afiyet olsun.

Paylaş:
Default image
Sakis Arsenoglou