Gilligan’ın Alaka Etiği Üzerine

Kadın, tarih boyunca kendini belirleyememiş, öteki tarafın yani eril tarafın tanımlarıyla hareket et(tiril)miştir. Bundan dolayı, çeşitli çatışmalar ortaya çıkmış ve çatışmaların yönlendirilme şekli bile tartışmalı bir durumda olmuştur. Feminist etik, geleneksel veya klasik etiğin erkek ve rasyonel benliği temele alırken, ötekini dışladığını ve dışlamaya hizmet etmiş olduğunu savunur (Cevizci, 2018). Feminist etik, her şeyden önce modern düşüncenin evrensel olma fikrine şiddetle karşı çıkmıştır. Geleneksel etiğe bakıldığında, kadınların etik açıdan da erkeklerden eksik, aşağıda veya ötekileri olduğu fikrinin savunulduğu görülür. Hemen hemen her çağda, kadınların hak ve çıkarları göz ardı edilmiş, geleneksel etiğe göre erkeklerin çıkarları ve hakları temele alınmıştır. Bununla beraber geleneksel etik anlayışında, erkeksi özelliklere evrensellik ve idealistlik atfedilmiş, kadınsı özellikler ise görmezden gelinmiştir. Oysa feminist etik, kadın ile erkek arasındaki biyolojik ve sosyal farklılıklar üzerinde durur. Değer kaybına uğratılan kadınsı özellikleri temele alan bir anlayışı geliştirmeye çalıştığı görülür.

Çoğu feminist kuramcı kadının geleneksel toplumsal rolüne ve uğraşına karşı eleştireldir ve mevcut durumun saygı duyulacak bir durum olmadığını belirtir. Bu nedenle toplumsal yapıyı ve kurumları yeniden yapılandırmadıkça kadının durumunda gerçek bir değişme olamayacağını savunur. Simone de Beauvoir, kadının sistematik bir şekilde erkeğe bağımlı kılınarak nasıl ikincil hale getirildiğini açıklarken, kadınların kamusal alandan dışlanmalarının ve ev hayatına yönelik sosyalleştirilmelerinin onları kütükleştirdiğini, sakatlaştırdığını ve eksik bıraktığını anlatmaya çalışır (Örnek Büken, 2018).

Feminist etiğin başlıca konularından biri kadın ve erkeğin ahlaki gelişim süreçlerinin analizidir. Bu konu ilgili literatürde Gilligan-Kohlberg tartışması olarak geçer. Gilligan, Kohlberg’in görüşlerine ciddi şekilde eleştirel bir değerlendirmeyle karşı çıkar. Kadınlarla erkeklerin ahlaksal gelişimlerinin farklı olup olmadığı üzerine yürütülen tartışma, oldukça öğretici olmuştur. Gilligan “Öteki Ses”(1982) isimli kitabında, geleneksel ahlakla ilgili erkek merkezci anlayışa şiddetle karşı çıkar. Kadını erkek karşısında dezavantajlı duruma getiren olguların, biyolojik veya genetik özellikli olmadığını belirtir. Kohlberg’in yalnızca erkeklerin gelişimini incelediğini söyler ve bu taraflı yaklaşımı genelleştirip kadınları da kapsar biçimde dile getirmesini eleştirir. Gillligan “In a Different Voice” (1982), etik ile ilgili araştırmasında, vakaların etik açısından değerlendirilmesinde kadın ve erkek farklılığını ortaya koyar. Kitabında kadın ve erkeklerin yargılarında dikkat çeken farklılığı ortaya koyabilmek için Çehov’un Vişne Bahçesi oyunundan bir bölüm seçer. Kapitalist bir girişimci olan Lopahin (sonradan görme bir köylü-girişimcidir), kar getirecek bir yazlık site yapmak için vişne bahçesini yok etmek istemektedir. Bahçenin sahibi Madam Ranevskaya bunu reddeder (kendisi tükenmekte olan aristokratların sonuncusudur) çünkü bahçeye bağlıdır ve Lopahin’in insan kaderinin doğayı geliştirmek olduğu yolundaki emperyalist felsefesini kabul etmez. Gilligan, bu bölümü erkek ve kadınların ahlaki düşünüşlerinin farklılığı tezini ortaya koymak için kullanır (Örnek Büken, 2018).

Kadın ve erkeklerin ahlaki sorunlara yaklaşımlarındaki farklılık aslında hayatın erken bir döneminde belirginleşir. Gilligan, kadınların moral yönden erkeklerden daha az olgun veya geri olduklarını hiçbir şekilde kabul etmez. Söz konusu olan, ahlaki yönden bir gerilik veya az gelişmişlikten ziyade, kadınların farklı olmaları, farklı sesle konuşmaları, ahlaki akıl yürütmenin farklı bir yoluna, “dişil” diye nitelenebilecek alternatif tarzına sahip olmalarıdır (Cevizci, 2018). Kadınların yaklaşımı “bakım” kavramından temellenir ve kadınlar bu yaklaşım ile vakalarda zarar vermeyi önlemek amacıyla ayrıntılara odaklanır. Erkeklerin düşünce biçiminin kökeninde ise, adalet kavramı ve genellemelere dayalı bir etik çözümleme ahlaki yargılarında egemen rol oynar. Bu genellemeci yaklaşım ise ahlaki sorunların çözümünde olayların biricikliğine bakmadığından tüm vakaların farklı niteliklerini göz ardı eden bir durum ortaya çıkarmaktadır. Gilligan ise, Kohlberg’in erkekteki adalet anlayışına karşılık, kadında “koruyucu/bakım anlayışını” ortaya koymuştur. Fakat koruyucu anlayışı adillik anlayışının yerine geçmesi şeklinde kullanmaz. Burada üzerinde durduğu gereken nokta; kadınların başkalarını düşünme, onların duygularına ortak olma ve başkalarının sorumluluklarını kişisel olarak yüklenme yeteneğinin, rasyonelliğin ve ahlakiliğin bir biçimini temsil ettiğini gösterir. İşte tam da bu noktada aklımıza, ilgili literatürde Heinz İkilemi olarak geçen ikilem gelmektedir.

Heinz vakası, Kohlberg’in bir olay karşısında genç kız ve erkeklerin tepkilerini kategorize edip yorumlaması olarak bilinir. Gilligan’a göre ise bu ikilemin metodolojisi önyargılı ve hatalıdır. Araştırma sadece erkeğin ahlaki sesini duyacak şekilde kurulup bir anlamda peşinen yapılmıştır, bu durum da yanlış sonuçlara neden olmuştur. Gilligan için ikilemle ilgili tek bir doğru ve geçerli etik yoktur. Fakat iki ayrı ses ve etik olduğunu dile getirir. Bireyler farklı perspektiflerden baktıkları için farklı şeyleri problem ederler. Adalet, eşitlik, bireysel haklar üzerinden düşünen kişiler “adalet etiği”ne vurgu yaparken; koruma, sorumluluk ve gözetim üzerinden düşünenler ise “alaka etiği”ne yoğunlaşmış olur. Gilligan, erkeklerin adalet, kadınların ise alaka etiğiyle hareket ettiklerini söyler. Dolayısıyla erkeklerin kadınlardan daha yüksek bir ahlaki olgunluğa eriştiklerini söylemek, bir bakıma tek bir etik anlayışı kabul etmek ve alaka etiğinden üstün olduğunu ifade etmekten başka bir şey değildir. Gilligan’ın düşünce yapısına göre düşünüldüğünde bu durum sadece yanlış olmakla kalmaz, aynı zamanda sorunlu bir yaklaşımdır. Kadının değersizleşmesi ve ahlaki yönden daha geride olduğunun söylenmesi, kadının sesini duyulmaz hale getirir. Oysaki alaka etiği Gilligan için kucaklayıcı bir etiktir. Benliğin bir ilişkiler ağı içinde var olduğunu, başkalarıyla bağlantılı olduğu sürece daha iyi olduğunu söyler. Bu tutum ve buna paralel olarak gelişen inanç ise özel bir duyarlılık sergiler.

Gilligan çalışmalarında, herkesin kadınların ahlak aktörleri olduklarını kabul etmeleri için deneysel deliller ileri sürmüştür. Bunun ötesinde Gilligan bu konuda, cinsel temelli hiçbir genelleme yapmadığını, örneğin, sadece erkeklerin adalet etiğini ve sadece kadınların alaka etiğini benimsediği bir genelleme yapmadığını belirttiğini görürüz. Fakat, her ne kadar Gilligan’ın niyeti erkek ve kadınlar arasında olası farklı ahlaklara ilişkin genellemeler yapmak olmasa bile eleştirmenlerin, erkeklerin haklar, ben-merkezci talepler gibi; kadınların ise, empati ile cevaplama, yakın ilişkilere ilgi gösterme vb.  noktalarda genelleme yapma durumunda bırakıldığı görülmektedir. Hatta bu durum için Gilligan, Farklı Bir Sesle isimli kitabıyla gündeme gelen tartışmaların sorumluluğunu üstlenmektedir. Eleştirmenler Gilligan’ı doğru konuları yeteri adar ele almadığı konusunda suçlamalarda bulunmuşlardır (Tong, 2006).

Gilligan’ın feminist kuramını düşündüğümüzde, geleneksel etiği karşısına aldığı noktaların oldukça yerinde olduğunu söyleyebiliriz. Kohlberg’in çalışmasını eleştirip, alaka etiğini pekiştirmesi aslında feminist etiğin pekişmesinde son derece önemli rol oynamıştır. Fakat, bahsettiğimiz kuramın daha detaylı bir şekilde sosyal deneylerle geliştirilmesi gerekmektedir. Çünkü, doğrulanabilirlik açısından tutarlı ve güvenilir argümanların geliştirilmesi ve pekiştirilmesi feminist etik açısından önemli bir adım olacaktır. Dönemin gelişim sürecine bakıldığında, Gilligan’ın fikirleri geleneksel etik anlayışını sarsıp feminist etiğe yeni bir kapı aralamıştır. Dolayısıyla bu kuram, ortaya çıktığı dönemden bu yana oldukça ikna edici bir tutumda olmakla birlikte, geliştirilmeye açık kapılar da bırakmıştır.

Kaynaklar:

Altıntaş, M.E. (2014). Ahlâk eğitime feminist bir yaklaşım: Özen yaklaşımı. Bilimname, 2014(1), 99-120.

Büken, N.Ö. (2018). Feminist Biyoetik, Geleneksel Biyoetiğe Karşı!. Bilim ve Ütopya. Erişim adresi: http://www.hubam.hacettepe.edu.tr/egitim/pdf/feministbiyoetikgelenekselbiyoetigekarsi.pdf

Cevizci, A. (2018). Etik-ahlak felsefesi. Say Yayınları.

Çinemre, S. (2014). Kohlberg’in Ahlak Gelişim Teorisine Yönelik Bazı Eleştiriler. Değerler Eğitimi Dergisi12(28), 69-99.

Tong, R. P. (2006). Feminist düşünce (Vol. 20). Gündoğan Yayınları.

Paylaş:
Default image
Zeynep Gizem Eskici
Ege Üniversitesi - Sosyoloji M.A.